fbpx

Üçüncü Dünya’nın Gezi Yazılarındaki Alışılmış Yalnızlığı: Meksika (1)

Paylaş

Batı kaynaklı haber sitelerinde İskandinav ülkelerine veya Kanada’ya dair hemen hemen her şeyin övüldüğüne tanık olmuşuzdur. Zaman zaman gülümseyen polislerin eylemcilere çiçek dağıttığını gösteren videolar karşımıza çıkmıştır, reklam çalışmasının ürünü olduğu her halinden belli olan ve yere dökülen her kahvede ellerinde paspasla olay yerinde beliriveren başbakanlar kameralara el sallamışlardır veya tarifeli uçakların ekonomi bölümünde seyahat eden bir bakan, bir sosyal medya fenomeniyle tesadüfen fotoğraf çekilmiştir. Dünya küresinin geri kalan kısmı için ise aynı şeyleri söylememiz epey zordur. Üçüncü dünya ülkeleri, haber sitelerinin karanlık yüzüdür hep. “Acı reytingi” hakkı hep bu coğrafyalardan yana kullanılmıştır ve bu haber sitelerine göre yalnızca Avrupa tarafından tadılabilen mutluluk hissi, diğer ülkelere hemen hemen hiç uğramaz.

Gezi yazıları; politik olmadığı düşünülen metinlerdir. Bu yazılarda metne konu olan şehre veya bölgeye daha önce gitmiş olan kişi, gitmeyenlere orada gördüklerini anlatır ama yine de “üçüncü dünya ülkeleri”, mutsuz olma zorunluluklarından(!) gezi yazılarında da kurtulamaz. O ülkelerde mutlaka yolunda gitmeyen bir şeyler olmalıdır ve bu “yolunda gitmeyen bir şeyler”, gezi yazılarının odak noktasını oluşturur. İşte tam da bu sebeple gezi yazıları, aslında ciddi politik altyapı içeren metinlerdir. Şehirleri ve ülkeleri size sistemin göstermek istediği gibi gösterir. “Medeniyet” hep batı ülkeleri üzerinden övülür, gezi yazılarının parlayan yıldızları hep Avrupa ülkeleridir. Diğer ülkeler için kalansa “Oraya gittiğimizde bize bir şey olmaz değil mi, oraya gidilebiliyor muymuş” tarzı sorular ve “kendine dikkat et” tarzında uyarılar olur. Sosyal medya fenomenleri, “Kuzey Kore’de otelden kaçıp gezdim, Meksika’da uyuşturucu kartelleri ile çatıştım” tarzında videolar çekerek ilgi toplamaya çalışırlar. Çünkü bu ülkelerin yerin dibine batırılmamaları, iyi taraflarından bahsedilmeleri toplumun ilgisini çekmez. Dünyadaki yaşam yalnızca refah düzeyi görece yüksek olan ülkelerle sınırlıymış ve geri kalan ülkelerde insana dair hiçbir şey yokmuş; renkler, mutluluk, mücadele, devrim yokmuş gibi yansıtılır. Aksine Avrupa’nın her şeyin yolunda gittiğini zannettiğimiz tekdüzeliğinden ve yüzeyselliğinden, Dünyanın renklerine kaçışın yoludur geçmişi mücadele tarihiyle dolu olan ülkeler. Üçüncü Dünya Ülkelerinden bahsediyorum. Her şey daha insancıldır, herkes birbirine daha yakındır, dayanışma duygusu daha güçlüdür, renkler daha canlıdır, popüler kültürden bize kalan pasta dilimi bu ülkelerde daima daha büyüktür.

Meksika’ya gitme kararı aldığımda Dünyaya dair okuyan, araştırma yapan insanların bile bu kararıma karşı kaygıyla yaklaştıklarını görmüştüm. Aynı şey, iki sene önceki Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti seyahatimden önce de olmuştu. En yakınımda olan insanlar bile bu ülkelerde bir sorun yaşayacağıma kesin gözüyle bakıyor, “sağ salim dönsün de” diyerek kaygılarını pekiştiriyorlardı.

Elbette Meksika’nın acılarla dolu bir geçmişi var. Uzun zaman süren sömürgeci işgali, bölge halklarına yapılan soykırımlar, duvarda gördüğüm cumartesi anneleri afişleri ve sayıları binleri bulan siyasi mahkumlar. Benim bunlara karşı gördüklerim ise, bu yaşanan acılardan çok daha etkili oldu. 1994’te EZLN ile insanca bir yaşam için başkaldıran ve haklarını elde eden Chiapaslılar, yolda çocuklarını emzirirken şarkı söyleyen ve aynı zamanda kendi ördükleri kazakları satmaya çalışan Maya kadınları, grevdeki madenciler ve işçiler. Yaşananlardan güç almış, dimdik ayakta duran ve çok şey öğrenebileceğimiz Meksika halklarıyla karşılaşma fırsatı verdi bu gezi bana. Kendi iradeleriyle o acılardan yeni bir hayat kurmuşlar. Bir insan size doğru baktığında geçmişin burukluğunu görebiliyorsunuz ve bu çabucak özel bir bağ kurmanızı sağlıyor çünkü tarihteki o burukluğu ve acıları biz de paylaşıyoruz.

Meksika’daki beş haftamı anlatacağım bu yazı dizisinde İskandinavya veya Justin Trudeau övgüsü yerine her biri değişik birer ülke gibi olan farklı ve renkli dokuz eyalet, Meksika mücadele tarihi, bol bol geleneksel sokak yemeği, madenci lokalleri ve müzik olacak. Beğeniyle karşılanmasını ve önyargıları kırmasını umuyorum.