fbpx

 Sosyal medyada kadın düşmanlığı akımı oldu!

Paylaş

Sosyal medyada yeni trend kadın düşmanlığı. Erkek egemen bu dijital evrene “monosfer” deniliyor. Bu akımda “toksik erkeklik” modelleri övülüyor. Peki kadın nefreti neden?

İnternetteki trendlere bakıldığında “mizojini” adı verilen kadın düşmanlığının artık marjinal bir olgu olmaktan çıktığı görülüyor. Kadın düşmanlığı, sosyal medyada özellikle erkekler tarafından milyonlarca kez paylaşılan bir içerik akımına dönüşmüş durumda.

Yeni medya dilinde bu dijital erkek evreni “manosfer” olarak adlandırılıyor. Almanya’da da etkisinin gözlemlendiği bu akımda kendilerini feminizmin mağduru olarak sunan erkekler, gücü yeniden ele geçirme çağrısı yapıyor.

Genç kullanıcılar, bu içeriklerle çoğu zaman tesadüfen karşılaşıyor ve istatistiklere göre izlemeye devam ediyor. İngilzce “man” (erkek) ve “sphere” (alan/evren) kelimelerinden türetilen “Manosphere” öfke, hayal kırıklığı ve ideolojiden besleniyor.

Manosfer neyi temsil ediyor?

Manosferde feminist karşıtı anlatılar sosyal medya aracılığıyla hızla yayılıyor. İçerikler, manipülatif ilişki tavsiyelerinden kadınların toplumsal statüsünü zayıflatmayı amaçlayan siyasi söylemlere ve açık kadın nefretine kadar uzanıyor. Ortak nokta ise cinsiyetler arası eşitliğe duyulan temel karşıtlık.

Bu içeriklerin genellikle profesyonel şekilde üretilmiş oldukları görünüyor. “Nemesis’in Kızları” adlı kitabın yazarı ve içerik üreticisi Tara-Louise Wittwer şunları söylüyor: 

“Ellerinde mikrofon olan erkekler, genellikle podcast formatında, kadınların örneğin yüksek ‘body count’ (çok partnerle cinsel ilişki) sahibi olmamaları gerektiğini anlatıyor. Kendi ifadeleriyle ‘doğala ve geleneğe dayalı’ değerleri savunduklarını iddia ediyorlar. Ama aslında kastettikleri şey baskı.”

Wittwer şöyle devam ediyor:

“Bu geleneksel dünya görüşüne göre kadın pasif, erkek ise seçendir. Bu, alfa erkeklerin hayalindeki düzendir. Ama gerçeklik artık bambaşka: Kadın bugün kimi seçeceğine, kimseyi seçmemeye ya da bir kadınla birlikte olmaya karar verebiliyor. 30 yaşında ve üç kedisiyle mutlu bir kadın da olabiliyor. İşte tüm bunlar, söz konusu erkekleri öfkelendiriyor. Çünkü kadınlar üzerindeki güçlerini kaybettiklerini görüyorlar.”

Manosfer içerikler incelediğinde hepsinin benzer bir algıyı beslediği dikkat çekiyor. Onlara göre; modern toplum erkek karşıtı ve erkekler sistematik olarak dışlanıyor. Bu kanallarda eski toplumsal rollere ve cinsiyet kalıplarına dönüş özlemi öne çıkıyor.

Dinî temelli içerikler: Hristiyan Influencer’lar

Aynı söylemi dinî argümanlarla sürdüren “Christfluencer” adı verilen Hristiyan sosyal medya fenomenleri de var. Bunlar, kadın haklarını sınırlamak için dine atıf yapıyorlar. Wittwer, bu eğilimi şöyle yorumluyor:

“Bu aslında sorumluluktan kaçışın bir yolu: ‘Kadınları baskılamamız bizim suçumuz değil, Tanrı böyle buyurdu, biyoloji böyle diyor; kadın daha az değerde, az partneri olmalı, sadece belli işleri yapmalı’ şeklinde özetlenebilecek bir düşünce tarzları var.”

Bu eğilime kadınlar da dahil oluyor. “Make him a sandwich” (Ona bir sandviç yap) etiketi altında “manosfer” akımını benimseyen ve “doğal düzen” söylemini savunan kadınlar içerik üretiyor. Wittwer, bu tercihin bireysel düzeyde saygı duyulabilir olduğunu belirtiyor:

“Bir kadın, geleneksel ev kadını olmak istiyorsa, çocuk doğurup evde kalmak ona iyi geliyorsa bu elbette bir tercihtir. Zaten feminizmin mücadelesi de kadının bu seçimi yapabilmesidir. Ancak sorun şu: Kadınlar ağırlıklı olarak ev içinde kaldığında, kamusal alandan silinirler ve karar süreçlerine katılamazlar.”

Bazı kadınlar, bu ideolojiyi tek doğru yaşam tarzı gibi sunan hesaplar açıyor. “Bunu benimsemeyen kadınlar ruhsal bozuklukla etiketleniyor, terapiye gitmeleri öneriliyor. Feminizm, sık sık bir hastalık gibi sunuluyor.”

Sosyal medyanın toksik dili

Tara-Louise Wittwer, sosyal medyada eşitlik ve kadın dayanışması üzerine videolar üretiyor. Mizahla harmanladığı içeriklerde ataerkil yapıları ve Influencer’ların mizojini söylemlerini eleştiriyor. Ancak her zaman destek görmüyor:

“Kadın hakları konusunda ‘Almanya’da zaten her şey var’ gibi yorumlar alıyorum. Ama istatistikler başka bir şey söylüyor: Almanya’da her iki günde bir kadın, eşi ya da eski partneri tarafından öldürülüyor.”

Wittwer, yalnızca erkeklerden değil feministlerden de eleştiri alıyor:

“Bazıları, bana yeterince radikal olmadığım için kızıyor. Örneğin 4B* hareketini desteklemiyorum. Çünkü evliyim ve bu durumdan memnunum. Ama mesele, evlilik karşıtlığı değil. Asıl mesele, kadınların seçme hakkının olması. Kadınlar ve erkekler aynı değil ama eşit değerde. Pek çok kişi hâlâ bunu anlayamıyor. Mesele, eşitlik ve eşdeğerlilik.”

Bu da erkek ya da kadın, manosfer savunucularının, tam olarak reddettiği şey. Asıl tehlike ise bu hareketin hızla yayılması. TikTok ve YouTube gibi platformlar, bu ideolojinin yayılması için verimli birer zemin sunuyor. İnfluencer’lar, bu toksik erkeklik anlayışını “yaşam tarzı tavsiyesi” olarak sunuyor, nefret söylemini “gerçeklik” şeklinde paketliyor. Özellikle genç erkekler bu içeriklere açık.

Sosyal medya, yeni ve çok tehlikeli bir kadın düşmanlığı dalgası şekillendiriyor. Bu da toplumsal barış açısından büyük bir tehdit olarak değerlendiriliyor.

*Editörün notu: 4B (4 Hayır) hareketi, ataerkil topluma karşı bir başkaldırı olarak, 2016 yılında Güney Kore’de ortaya çıkan ve genelde feministler arasında yaygın bir akım olup, B harfiyle başlayan şu dört kelimeyi ifade etmektedir: “Bisekseu” (erkeklerle cinsel ilişki yok); “Biyeonae” (erkeklerle flört etmek yok); “Bihon” (erkeklerle evlenmek yok) ve “Bichulsan” (çocuk sahibi olmak yok).