Avrupa Adalet Divanı geldiği ülkede “namus cinayeti” ya da “ev içi şiddet” tehdidiyle karşı karşıya olan kadınlara AB içinde mülteci statüsü tanınabileceğine hükmetti.
Avrupa Adalet Divanı, geldiği ülkede “namus cinayeti” ya da “ev içi şiddet” tehdidi ile karşı karşıya bulunan kadınlara Avrupa Birliği (AB) içinde mülteci statüsü tanınabileceğine hükmetti.
Bulgaristan Sofya İdare Mahkemesi, Avrupa Adalet Divanına, zorla evlendirilmesinin ardından ailesini terk eden ve ev içi şiddet nedeniyle Bulgaristan’a kaçan Türkiye kökenli Kürt bir kadına uluslararası koruma verilip verilmemesi yönündeki görüşünü sormuştu. 2017 yılında eşinden resmen boşanmadan önce başka bir erkekle imam nikahlı olarak yaşamaya başlayan kadın, Türkiye’ye geri gönderilmesi halinde hayatından endişe edeceğini, eski eşi veya kendi ailesi tarafından “namus” gerekçesiyle öldürülebileceğini belirtmişti.
Lüksemburg’daki mahkeme, söz konusu kadının içinde bulunduğu şartlar altında olan kadınların mülteci olarak tanınabileceğine ya da kendilerine geçici koruma sağlanabileceğine hükmetti. Kararda söz konusu kişilerin ırk, din, millet, siyasi inanç ya da belli bir sosyal gruba aidiyetleri sebebiyle takibata uğradıkları gerekçesiyle mülteci olarak tanınabileceği ifade edildi. Kadınların bir “sosyal grup” olarak değerlendirebileceğine hükmeden mahkeme, “Bunun bir sonucu olarak geldikleri ülkede cinsiyetleri sebebiyle cinsel şiddet ve ev içi şiddet dahil olmak üzere, fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyorlarsa, kendilerine mülteci olma niteliği tanınabilir” dedi.
Avrupa Adalet Divanı, bu koşulları sağlamadığı halde geldiği ülkede idam edilmek ya da insani olmayan veya alçaltıcı muameleye maruz kalmak gibi “ciddi zarar” görme tehdidi altında olan kadınlara da geçici koruma sağlanabileceğine hükmetti.
Avrupa Adalet Divanı kararında İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne de atıfta bulundu. Mahkeme İstanbul Sözleşmesi’nin Avrupa Birliği ülkeleri açısından bağlayıcı olduğunu ve sözleşmede kadınlara yönelik cinsiyet temelinde şiddetin bir tür takibat olarak tanındığında dikkat çekti.
Kaynak: AFP / EC, JD