fbpx

Uluslararası kuşatma ve işgal altındaki Artsakh – Demir Sönmez

Paylaş

Uluslararası kuşatma ve işgal altındaki Artsakh Azerbaycan ve Rus askeri Barış güçlerinin koruması altında 12 Aralık 2022 tarihinde Artsahk’a yönelik abluka ve kuşatma devam etmektedir. Bu kuşatmanın ve ablukanın iyi anlaşılması için konunun iyi tanımlanması gerekir.

Bu kuşatma ve ablukanın stratejik bir amacı ve tanımı vardır: Bu kuşatma sadece Azerbaycan tarafından başlatılan ve sürdürülen bir eylem değildir. Hepimiz konunun değişik boyutlarıyla tanımlamasını yapabiliriz; ama bunu yaparken bütün gerçekleri tüm çıplaklığıyla kamuoyunun bilgisine sunmalıyız.

Konuyu çok karmaşık bir şekle sokmadan, yaşanan gerçekliklerden hareket etmek daha anlaşılır
olacaktır.

9 Kasım 2020’de Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan tarafından imzalanan ateşkes antlaşmasının en önemli maddelerinden biri olan 6. madde, Laçin koridoru sorunuyla ilgilidir: Ermenistan Cumhuriyeti, Kelbecer İlçesini 15 Kasım 2020’ye kadar, Laçin İlçesini ise 1 Aralık 2020’ye kadar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne iade edecektir.

Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında bağlantıyı sağlayacak Laçin Koridoru (5 km genişliğinde) Şuşa topraklarından geçmemekle birlikte Rusya Federasyonu barış güçlerinin kontrolü altında kalacaktır.

Taraflarca mutabakata varıldığı üzere, önümüzdeki üç yıl içinde Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında bağlantı sağlayacak Laçin Koridoru üzerinden yeni bir güzergahın inşasına yönelik bir plan hazırlanacaktır ve bunun ardından, geliş gidiş rotasını korumak amacıyla Rus barış güçlerinin bu bölgeye yerleştirilmesi planlanacaktır. Azerbaycan Cumhuriyeti, Laçin Koridoru boyunca her iki yönde de seyahat eden kişilerin, araçların ve yüklerin güvenliğini garanti edecektir.

Artsakh’ın Ermenistan ve tüm dünyayla bağlantısını sağlayan tek karayolu, Azerbaycan ve Rus barış güçleri tarafından işgal ve abluka altına alınmıştır.

Azerbaycan’ın amacı; Artsahk’ta yaşayan Ermenileri köklerinden kopararak sürgüne göndermek veya ekonomik ve ulaşım ablukasıyla bölgedeki Ermeni halkını açlığa ve susuzluğa terk edip, temel sağlık malzemelerinden ve ilaçlardan yoksun bırakarak topluca ölmelerine neden olmaktır. Amaç, bu yöntemle bu topraklarda yaşayan Ermenilerin varlıklarına son vererek soykırım yapmaktır.

Rus barış gücü mü yoksa Azerbaycan askeri gücü mü?

10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan ateşkes antlaşması ve sonrasında, Rus barış gücü bölgede barışa değil, Azerbaycan çıkarlarına ve provokasyonlarına hizmet etmektedir. Ateşkes anlaşmasına göre, Artsakh’ın Ermenistan’la ve tüm dünyayla bağlantısını sağlayan Laçin koridorunun güvenliği Rus barış güçleri tarafından sağlanacaktı.

Azerbaycan tarafında Ermenistan’a yönelik gerçekleştirilen askeri saldırılar, Rus barış güçlerinin denetimi altındaki bölgelerde yapılmaktadır. Azerbaycan tarafından Laçin koridoru üzerinde inşa edilen kontrol noktaları yine Rus barış güçleri kontrolünde gerçekleşmektedir.

Artsakh’a dünyanın çeşitli ülkelerinden ve de uluslararası kurumlar tarafından gönderilen insani yardımlarının geçişleri (ilaçlar, çocuk mamaları, sağlık ve tıbbi malzemeler ve zorunlu gıda maddeleri), Rus barış güçlerinin denetimindeki bölgede Azerbaycan askeri ve resmi güçleri tarafında engellenmektedir.

Savaş dönemlerinde bile, Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç’ın insani yardım çabaları engellenmemiştir. ABD, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve çeşitli uluslararası kurumların bölgede incelemelerde bulunmalarına ve Artsakhı ziyaretlerine Rus Barış güçlerini denetiminde izin verilmemektedir.

Şimdi düşünmek ve sormak gerekir: Putin yönetimindeki Rus barış güçleri kime hizmet etmektedir? Savaşı 10 Kasım 2020’de savaşa son veren de Putin yönetimiydi. Bölgedeki askeri, ekonomik ve politik gücü elinde tutan Rusya’dır. Bu abluka ve işgali gerçekleştiren belirleyici güç, Putin yönetimidir. Rusya, Azerbaycan ve Türkiye savaş koalisyonu bölgeyi yeni felaketlere sürükleme planları yapmaktalar.

Avrupa’nın sürüklendiği ekonomik, siyasi ve enerji krizi, Avrupa ülkelerini Türkiye ve Azerbaycan’a daha bağımlı hale getirmektedir. Devam eden Ukrayna savaşının Avrupa-Rusya ilişkilerini zayıflatması, en çok Türkiye ve Azerbaycan’a hizmet etmektedir. Azerbaycan enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan Avrupa ülkeleri siparişlerini %50 artırmak zorunda kalmışlardır. Avrupa ülkelerinin artan petrol ve gaz talebini karşılamak için Azerbaycan, Rus petrol ve gazını pazarlayarak, Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik ambargoyu delmektedir. Rusya, petrol ve gaz ihracat ağının genişletmek amacıyla Türkiye’de yeni yatırımlar yapmaktadır.

Zengezur Koridoru, Ermenistan’ın toprak bütünlüğüne yönelik uluslararası bir işgal hareketidir.

Türkiye ve Azerbaycan’ın ortak projesi olan Zengezur Koridoru Ermenistan topraklarının işgal edilmesi projesidir. Zengezur Koridoru, ya da Türklerin deyimiyle Turan Yolu veya Turan Koridoru. Zengezur koridoru Pantürkizm ve Turancılık projesidir Pantürkizm ve Turancılık 19. yüzyılda doğmuş, Türkçe konuşan Müslüman ülkeler arasındaki bağları güçlendirmeyi, hatta onları aynı devlet çatısı altında birleştirmeyi amaçlayan milliyetçi bir ideolojidir. Bu ideoloji Adolf Hitler’in Pan-Germenizmine eşdeğerdir.

Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan’daki Türk ve Müslüman azınlıklar ile Kafkaslar ve Orta Asya’daki Tatarları tek bir devlet altında birleştirmeyi amaçlayan jeopolitik bir projedir. İşte Pantürkizm ve Turancılık ideolojinin önündeki tek engel Müslüman ve Türk olmayan Ermenistan’ın bir şekilde tasfiye edilmesi gerekir. Ermenistan topraklarının içinden geçerek Azerbaycan ve Nahçıvan’ı birbirine bağlayacak ve Nahçıvan üzerinden Türkiye’yle birleşecek kara ve demiryolu projesi. Bu koridorla Türkiye, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerine daha kolay ulaşacak. Zengezur Koridoru, Türki Cumhuriyeti ülkelerinin petrol ve doğalgazının Azerbaycan ve Türkiye üzerinden daha kolay ve daha ekonomik olarak Avrupa ülkelerinde pazarlanmasını sağlayacağı gibi, tarihi İpek Yolu bu koridor üzerinden Avrupa’ya ulaşmayı sağlayacak.

Zengezur Koridoru, İran ve Ermenistan arasındaki sınırları da ortadan kaldıracak. Bunun İran’ın Kuzey Kafkasya ve Avrupa ile bağlantısını kesecek olması, bölgenin jeopolitik yapısını tehdit edecek. 10 Kasım 2020 tarihinde Rusya öncülüğünde Ermenistan ve Azerbaycan arasında imzalanan antlaşmanın 9. maddesinde Koridor kelimesi geçmemektedir.

Antlaşma metninde Azerbaycan ve Nahcivan özerk bölgesi arasından ulaşımı sağlayacak kara ve demiryollarının açılmasından bahsederken, yine anlaşmanın 9. maddesinde “Ulaşım kontrolü, Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Servisi Sınır Muhafaza Servisi organları tarafından gerçekleştirilecektir” ifadesi de yer alıyor.

Rus barış güçlerinin Laçin Koridoru güvenliğini nasıl sağladıklarına yukarıda değinmiştik. Burada tam anlamıyla kuzular kurtlara emanet ediliyor. İşte antlaşmanın en tehlikeli maddelerinden birisi bu: Neden bağımsız bir ülke olan Ermenistan’ın içinden geçen demir ve karayollarının güvenliği bir başka ülkeye devrediliyor? Dünyanın hangi ülkesinde ve bölgesinde böyle bir uygulama var? Dünyanın hangi ülkesinde başka bir ülke topraklarında özel bir geçiş koridoru var ve de güvenliği başka bir ülkeye ait?

Azerbaycan, Rusya ve Türkiye ilişkilerinin böyle devam etmesi durumunda; bu sadece bölge için değil, Avrupa ve Orta-Doğu için de tehdit oluşturmayı sürdürecektir. Tabii ki burada özetlemeye çalıştığım ilişkiler, çok daha derindir ve başka aktörleri de hesaba katmak gerekir. Bu ilişkiler yumağının tam ortasındaki hedef, Ermenistan ve Artsakh halkıdır.

Ermenistan ve Artsakh hem bölgedeki hem de Avrupa ülkeleri için ne ekonomik ne siyasi ne stratejik ne de kültürel olarak diğer aktörlere göre çıkarlarına hizmet edecek bir konumda değillerdir. Günümüz dünyasında uluslararası ilişkileri askeri, ekonomik, siyasi, diplomatik, doğal zenginlikler ve jeopolitik konum belirler. Bu çıkar ve savaş makinesi güçlere karşı direnmek, onurlu ve kararlı politikalarla mümkündür.

Unutmamamız gereken şey, her zaman iki dünya olduğudur: emperyalist hedefleri ve çıkarları için dünyayı felakete sürükleyenler ve buna karşı direnen onurlu halklar ve uluslar. Dünyayı felakete sürükleyen Hitler, Mussolini, Pinochet, Saddam vb. nasıl tarihin çöp sepetine atıldılarsa; Aliyev, Erdoğan, Putin ve diğerlerinin sonu da aynı olacaktır.

“Artsakh: bitmeyen kuşatma ve işgal”

Ermenistan ve Artsakh halkına karşı yıllardır devam eden soykırım ve saldırıları devam etmektedir. Baş aktörleri Aliyev, Erdoğan ve Putin olan bu kuşatmanın ve işgalin diğer aktörlerini unutmamak gerekir. Bu aktörlerin, maddi, politik, askeri ve diplomatik destekleri olmadan bu kuşatma ve işgalin
devam etmesi mümkün değildir. Özellikle Ukrayna savaşı ve sonrası devam eden enerji ve ekonomik kriz nedeniyle birçok Avrupa ülkesi, Azerbaycan’la geliştirdikleri ekonomik çıkar ilişkileri nedeniyle Azerbaycan’ın saldırgan politikalarını sessizce onaylamaktadır. Azerbaycan petrol ve gaz şirketi SOCAR’ın Avrupa’da yürüttüğü rüşvet ve diğer yasadışı faaliyetleri de unutmamak gerekir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve zerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev

Açıklanan belgelere göre, Aliyev yönetiminin başta ABD’li ve Avrupalı parlamenterler olmak üzere, çeşitli kurumlara milyarlarca dolar değerinde rüşvet dağıttıkları belgelenmiştir. Azerbaycan’daki insan hakları ihlalleri ve Aliyev’in Artsakh halkına karşı işlediği insanlık suçlarını üstünün örtülmesi için dağıttığı bu rüşvet operasyonun adı dünya kamuoyunda Havyar diplomasisi olarak ifade edilmektedir. Özellikle Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin Aliyev’in işlediği insanlık suçlarına karşı sessiz kalmalarının nedenlerinden birisi de bu rüşvet diplomasisidir.

SOCAR petrol ve gaz şirketinin Avrupa merkezi, İsviçre’de faaliyet göstermektedir. Şirketin 800’den fazla çalışanı vardır ve ayrıca Migros ve SOCAR iş birliğiyle 200’den fazla benzin istasyonu işletmektedir.

İsviçre ve Azerbaycan arasındaki ekonomik ve diplomatik ilişkiler çok derin bir boyuta sahiptir. İsviçre, tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Ya ekonomik çıkarları için Ermeni halkının soykırımını onaylayacaktır ya da bu soykırımı durdurmak için harekete geçecektir. Bu belirlemeler aynı zamanda Türkiye-İsviçre ilişkileri için de geçerlidir. Tekrar belirtmek gerekirse, İsviçre bu soykırımı durdurmak için öncülük yapabilecek güce ve olanaklara sahiptir.

27 Eylül 2020 tarihinde başlayan ve 44 gün süren savaşta durum daha farklı değildi, hatta daha da vahimdi. Tüm dünyanın gözleri önünde barbarlar sürüsü tarafından bir halk soykırıma uğruyordu. Ülkelerin, insanların ve uluslararası kurumların tepkisizliği, katliamları onaylamaya devam ediyor. Avrupa ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı, uluslararası kurumlar ve dünyanın diğer ülkelerinin tepkileri ve niyetlerini anlamak için, yaptıkları açıklamalara bakmak yeterlidir.

Konu Ermenistan ve Ermeni halkı olunca; ortama egemen olan tavır, tam bir sessizlik ve ciddi olmayan tepkilerdir. Birkaç ülkenin söylemi dışında, saldırgan güçlere yönelik olarak ne ciddi bir ekonomik yaptırıma ne de ciddi diplomatik tepkilere tanık olmadık. Adeta saldırganlara, “buyurun beyler; kurban size ait, istediğiniz şekilde boğazlayabilirsiniz” dediler.

BM’in sessizliği

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tam bir çaresizlik sembolü: “insani yardımların geçişine izin verin” dediler. Bunun diplomatik açıklaması şudur: “savaş hali devam ediyor, ama insani yardımlar devam etsin”. Yani ablukayı ve işgali onaylayan bir karar.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Azerbaycan’a Laçin koridorunun derhal açılması talimatını verdi ve bu kararın uluslararası bağlayıcılığı var; ama bu kararı uygulamak için bir yaptırım mekanizması bulunmuyor, tıpkı Birleşmiş Milletler kararları gibi. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, birçok ülke ve uluslararası kurumlar tarafından gösterilen tepkilerin ortak noktası, insani yardım koridorunun açılmasıyla sınırlıdır; ki bu da çok alt düzeyde bir söylemle dile getirilmektedir: “Ablukanız ve işgaliniz devam etsin; ama insani yardımların ulaşmasına izin verin.”

Ukrayna-Rusya savaşında gösterilen ekonomik, politik ve diplomatik tepkilerin, uygulanan ambargoların ve gösterilen her türlü dayanışmanın yüzde biri Artsakh ve Ermenistan için gösterilmedi. Bu da Avrupa’nın ve ABD’nin iki yüzlü sahtekâr politikalarını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu güçlerin ekonomik çıkarlarına insanları nasıl kurban edeceklerine bir kez daha tanıklık ediyor insanlık.

Demografik yapı değiştiriliyor

Bölgede Artsakh’ın siyasi statüsünün her kesim tarafından kabul edilmesi, insanlık adına olumlu bir adımdır. Azerbaycan işgal ettiği Artsakh topraklarından derhal geri çekilmeli ve saldırgan politikalarına derhal son vermelidir. Aliyev gerçek niyetini açıkça ifade ediyor: “120 bin Ermeni yaşıyor Artsakh’da. Bunlar ya bizim varlığımızı ve egemenliğimizi kabul ederler, ya da yok ederiz. Biz buraya kendi vatandaşlarımızı getirip yerleştireceğiz. Aliyev bu düşünce ve açıklamalarıyla Artsakh’ın Ermenilere ait olduğunu da itiraf ediyor.

Artsakh demografik yapısının değiştirilmesi için, Artsakh savaşında Türkiye tarafından Suriye’den gönderilen cihadist gruplarda işgal edilen topraklar yerleştirilerek bölgenin demografik yapısını kendi lehlerine değiştirerek, bölgeyi aşırı İslamcılar ve Cihadistlerin merkezi haline dönüştürmek. Cihadist grupların insanlık için ne kadar tehlikeli ve tehdit olduklarını çok yakın tarihimizde özellikle Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve dünyanın birçok ülkesinde işledikleri cinayetleri ve katliamlarına tanık olduk.

Suriye’den son gelen haberlerde ve görüntüler Cihadist grupların Kürt gençlerini sokak ortasında hunharca nasıl katlettiklerini göstermekte. Bu görüntülerde dikkat çeken Cihadistlerin kendi aralarında çok düzgün Türkçe konuşmaları gruplarda Türklerin yer aldıklarını belgeliyor.

Çok ilginç ve dikkat çekici olması nedeniyle bir kez daha burada belirtmeden geçmek istemiyorum. Erdoğan ne zaman Avrupa ülkelerini tehdit etse, birkaç gün ve hafta sonra Avrupa şehirlerinde Cihadistler tarafından kanlı saldırılar yapılmıştı.

Artsakh savaşında Ermeni halkının soykırımına karşı kullanılan Cihadist gruplar Türkiye tarafından getirildikleri ülkelere geri gönderilmediler, çünkü görevleri henüz bitmemişti. Cihadist grupların Azerbaycan ve Türkiye tarafından işgal edilen Ermenilerin topraklarına yerleştirmelerin amacı, Ermenilerin topraklarına ve mallarına el koymak, Ermeni halkını Cihadist gruplarla sistematik olarak tehdit ederek zorla kadim topraklarında kopararak sürgüne göndermek ve de yeni soykırım savaşlarında kullanmak.

Düşünmemiz için belirtmek isterim ki, özellikle Orta-Doğuda Müslüman halka karşı hunharca katliamlar yapan bu cihadist gruplar Müslüman olmayan Ermeni halkına karşı işleyecekleri cinayetleri düşünmek bile istemeyiz.

Cihadist gruplar sadece Ermeni halkı için değil insanlık için tehdit olmaya devam ediyor, işlenecek insanlık suçlarına sessiz kalarak onaylamamak için bütün ülkeler ve halklar harekete geçmek zorundadır. İnsanlık tarihi ve mirasları göstermektedir ki, bu topraklar binlerce yıldır Ermenilerin vatanıdır ve günümüzde bu topraklarda yaşayanlar Ermenilerdir.

Artsakh bugün uluslararası bir kuşatma ve işgal altındadır, bu kuşatma ve işgalde başta Aliyev, Erdoğan, Putin, AB ülkeleri, ABD, NATO, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, uluslararası kurumların ve yüz milyonlarca sessiz insanların suçudur. Suçlular bir gün mutlaka işledikleri suçların bedellerini ödeyeceklerdir.

Demir SÖNMEZ

Cenevre- Eylül 2023

Kaynak: Ermeni Haber