fbpx

Almanya’nın çifte vatandaşlıkta ‘kuşak sınırlaması’ arayışı

Paylaş

Çifte vatandaşlık reformuna hazırlanan Almanya, bu hakkın nesilden nesile devredilmesini önleme arayışında. Uzmanlar, Türkiye’nin bu konuda ikna edilmesinin güç olduğu görüşünde.

Almanya’da hükümetin vatandaşlığa geçişleri kolaylaştırmak ve çifte vatandaşlık önündeki engelleri kaldırmak için reforma gideceğini açıklamasının ardından siyaset dünyasında tartışmalar sürüyor. Vatandaşlık hukukunda yapılacak kapsamlı reform hazırlığındaki Almanya’da siyasetçiler ve uzmanlar, “Çifte vatandaşlık, nesilden nesile devredilen bir hak mı olmalı? Bireyler, büyük dede ve ninelerinin yıllar önce ayrıldıkları bir ülkenin siyasetinde ve geleceğinde söz hakkına sahip olmalı mı? Yoksa çifte vatandaşlık hakkı birkaç kuşak sonra sınırlandırılmalı mı?” sorularına yanıt arıyor.

Koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP), geçen yıl imzaladıkları koalisyon sözleşmesinde, vatandaşlık hukukunu çağdaş bir göç ülkesine uygun hale getireceklerini, çifte vatandaşlık önündeki engelleri kaldıracaklarını vurgulamış, ama aynı zamanda “yabancı ülke vatandaşlığının nesillerden nesillere devredilmemesi” konusunda da inceleme yapacaklarını kaydetmişlerdi.

Koalisyon ortakları geçen hafta vatandaşlık hukukunun modernizasyonunu öngören reformun ana hatları üzerinde uzlaştı. Ancak çifte vatandaşlık hakkının nesilden nesile devredilmesinin önlenmesi için nasıl bir strateji izleneceği hâlâ belirsiz.

Yasa değişikliği hangi aşamada?

İçişleri Bakanlığı, yasa değişikliği üzerinde halen son rötuşlarını yapıyor. Kısa bir zaman içerisinde taslak ilgili bakanlıklarla paylaşılacak.

DW Türkçe’nin konuyla ilgili sorusunu yanıtlayan İçişleri Bakanlığı sözcüsü, çifte vatandaşlığın nesillerden nesillere devredilmemesi konusunda inceleme yapma hedefinin koalisyon sözleşmesinde yer aldığını teyit etti. Ancak yasa tasarısı üzerinde çalışmaların devam ettiğini belirten sözcü, taslak henüz bakanlar kuruluna sunulmadığı için şu aşamada ayrıntılı bilgi paylaşamayacağını kaydetti.

İçişleri Bakanlığı’nın taslağa son şeklini vermesinin ardından ilgili bakanlıkların görüşleri alınacak, Adalet Bakanlığı’nın nihai hukuki görüşünün alınmasının ardından da yasa değişikliği bakanlar kuruluna sunulacak. Bakanlar Kurulu’nda kabul edilmesi sonrasında da yasa teklifinin haftalar içerisinde meclise getirilmesi hedefleniyor.

Kuşak sınırlaması neden gündeme gelmişti?

Bağımsız uzmanlardan oluşan Alman Uyum ve Göç Bilirkişi Konseyi (SRV), aslında yıllardır siyasi karar alıcılara çifte vatandaşlığa izin veren reformun hayata geçirilmesi çağrısını yapıyor. Ancak SVR aynı zamanda bu hakkın nesillerden nesillere devredilmesinin önlenmesi için de adımlar atılması gerektiğini, göçmenlerin geldikleri ülkelerle bu konuda anlaşmalara gidilmesi gerektiğini savunuyor. Hatta SRV, “Kuşak sınırlamalı çifte vatandaşlık” modeli önerisini açıklamış, siyasi karar alıcılarının bunu nasıl hayata geçirebileceğine ilişkin de seçenekler sunmuştu.

SVR uzmanları, Almanya’da doğmuş ve artık yaşamlarının merkezi Almanya olan göçmen kökenlilerin, büyük dede ve ninelerinin gelmiş oldukları ülkelerde oy vermelerinin, buralardaki siyasi kararlarda söz sahibi olmalarının, doğru olmadığını savunuyor.

Yine SRV uzmanlarına göre vatandaşlığın nesilden nesile devri, demokrasi teorisi açısından da sıkıntı yaratıyor. İlk nesil, hatta ikinci nesil göçmenlerin geldikleri ülkelerle bağının güçlü bir şekilde sürdüğü, bu bağın farklı nedenlerden ötürü koparılmak istenmemesinin anlaşılır olduğu vurgulanıyor. Buna karşın, üçüncü ve dördüncü nesillerde artık odağın yaşanılan ülke haline geldiğine dikkat çekiliyor, yaşamlarını doğrudan etkilememesine rağmen bir diğer ülkenin siyasi karar alma süreçlerine etkide bulunmamaları gerektiği kaydediliyor.

Özetle şu argüman öne sürülüyor: Bir ülkede çıkarılan yasadan etkilenmeyen kişiler, o yasalar üzerinde de söz sahibi olmamalı.

Bir diğer argüman da başka ülkelerdeki iç siyasi ihtilafların Almanya’ya taşınmasının önlenmesi oluşturuyor. SRV uzmanları, nesilden nesile vatandaşlığın devri sürdüğü müddetçe, diğer ülkelerdeki ihtilafların Almanya’ya ithal edilmeye devam edildiğini savunuyor.

Nasıl bir yol izlenebilir?

Ama “kuşak sınırlaması” modelinin uygulanabilmesinin ön koşulu, göçmenlerin geldikleri ülkelerin mevzuatlarında vatandaşlığın mirasına ilişkin bir sınırlamanın olması.

Örneğin Türkiye’nin vatandaşlık yasalarında, artık Almanya’ya yerleşmiş göçmenlerin üçüncü veya dördüncü nesillerine, Türk vatandaşlığının miras kalmasını engelleyen düzenlemelere gidilmesi gerekecek.

Kanada, ABD ve İsveç gibi ülkeler, başka ülkelere göç eden yurttaşlarının çocukları ve torunlarına vatandaşlığın devredilmesinde bu tür sınırlamalar öngörüyor.

Almanya da 1999-2000 yıllarındaki vatandaşlık reformuyla başka ülkelere göç eden Alman vatandaşlarının, vatandaşlıklarını torunlarına otomatikman devredilmesinde sınırlamaya gitmişti. İkinci kuşaklara otomatikman devredilen Alman vatandaşlığı, üçüncü kuşaklara otomatikman devredilmiyor. Bunun için sınırlı bir süre zarfında ebeveynlerin yeni doğmuş çocuklarını doğum kütüğüne kayıt yaptırması şart koşuluyor.

İkili anlaşma önerisi

Bu modellerin örnek alınabileceğini savunan kimi uzmanlar, Almanya’nın Türkiye gibi ülkelerle ikili anlaşmalar yoluyla bu sorunu çözüme kavuşturulabileceği görüşünde.

Çifte vergilendirmenin önlenmesine benzer bir ikili anlaşmanın vatandaşlık hukuku konusunda imzalanabileceği belirtiliyor. Ayrıca Almanya’nın, İspanya’nın 12 Güney Amerika ülkesi ile özgün düzenlemeler öngören anlaşmalarını örnek alabileceğine de işaret ediliyor. Bu anlaşmalar, çifte vatandaş olanların siyasi haklarını sadece ikamet edilen yerde aktif olarak kullanılabilmelerini düzenliyor.

Yine Almanya’nın kalkınma yardımları gibi teşviklerle de göç veren ülkeleri bu konuda düzenlemeye gitmeye teşvik edebileceğine dikkat çekiliyor.

Ancak Türkiye gibi ülkelerin bu konuda ikna edilebilmesi bir hayli güç olduğunu savunan uzmanlar da var. Bunlardan biri de Almanya’nın kıdemli, tanınmış göç uzmanlarından, Profesör Dietrich Thränhardt.

Almanya Türkiye’yi ikna edebilir mi?

Münster Üniversitesi Öğretim Üyesi Thränhardt, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede “Çifte vatandaşlığın gelecek nesiller için sınırlandırılması konusunda Almanya ile Türkiye arasında bir ikili anlaşma olabileceğine ihtimal vermiyorum” görüşünü dile getirdi.

Thränhardt, “Böyle bir anlaşma, Türkiye’nin Almanya’da yaşayan yurttaşlarının ikinci nesilden sonra Türk vatandaşlığını kaybetmelerine ilişkin bir düzenlemeye gitmesi anlamına gelir. Oysa bugüne kadar Türkiye hep yurttaşlarının vatandaşlıklarını muhafaza etmeleri için yoğun çaba gösterdi. Hatta Almanya’daki Türklerin Türkiye için bir lobi grubu olmaları gerektiği görüşünde olanların da olduğu biliniyor… Ben Türkiye’nin bu konuda ikna edilebilir olduğu görüşünü gerçekçi bulmuyorum” değerlendirmesini paylaştı.

Çifte vatandaşlık hakkı ve vatandaşlığa geçişlerin kolaylaştırılmasıyla özellikle Almanya’daki Türklerin Alman vatandaşlığına geçişlerinde ciddi artış beklediklerini söyleyen göç uzmanı, ayrıca son yıllarda Alman vatandaşlığına geçerken özellikle çifte vatandaşlık talebinde bulunmamayı tercih edenler olduğuna da dikkat çekti. Profesör Thränhardt, gözlemlerini şu sözlerle aktardı:

“Zorunlu askerlik görevi nedeniyle Türk vatandaşlığından çıkmak isteyenler olduğu gibi son yıllarda Türkiye’deki siyasi gelişmelerden ötürü de Türk vatandaşlığını artık çok da istemeyen, bunu talep etmeyen, çifte vatandaşlığı olmalarına rağmen kendi istekleriyle Türk vatandaşlığından çıkanlar olduğunu da gözlemliyoruz. Türk hükümetinin, özgürlüklerini kısıtlayabilecek adımlarından endişe ediyorlar. Dolaysıyla ikili anlaşma ile nesil kısıtlamasına gitmeye çabalamak yerine, çifte vatandaşlık hakkını tanıyıp, süreci sükunetle bekleyip izlemenin daha mantıklı olduğu kanaatindeyim.”

Göçmen kuruluşlar itiraz ediyor

Almanya’da çifte vatandaşlığının nesilden nesile devredilmesinin önlenmesine göçmen kuruluşları karşı çıkıyor.

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Gökay Sofuoğlu, hayata geçirilecek reformların önemli olduğunu, bunlara yaptıkları önerilerle katkıda bulunduklarını söylerken “çoklu vatandaşlık hakları sınırlandırılmamalı, kuşak sınırlaması öngörülmemeli” dedi.

Zaten daha önceki bir reformla birlikte, üçüncü nesillerin 2000 yılından itibaren çifte vatandaşlığı alabildiğini, yeni reformların aslında daha çok Alman vatandaşlığını almak isteyen ancak Türk vatandaşlığından çıkmak istemeyen ikinci nesillere ya da son yıllarda gelmiş olanlara yönelik olduğunu aktaran Sofuoğlu, “Sayıları gittikçe azalan birinci nesile Alman vatandaşlığının verilmesinin kolaylaştırılması da daha çok bu ülkeye katkılarından dolayı bir teşekkür mahiyeti taşıyor” diye konuştu.

Dışlanmışlığa son verilmesi AKP’ye desteği azaltır mı?

Çifte vatandaşlık reformunun aynı zamanda Almanya’daki Türk toplumunun siyasete katılımını güçlendirmeyi öngördüğüne işaret eden Sofuoğlu, Almanya’daki göçmenlerin siyasete etkilerine şöyle değindi:

“AK Parti’nin Almanya’da güçlü olmasının en önemli sebeplerinden birisi buradaki Türk toplumundaki dışlanmışlık hissi. Dışlanmışlık hissi ortadan kaldırılabilirse belki ileriye dönük olarak Almanya’daki göçmen toplumların vatandaşı oldukları diğer ülkelerdeki oy verme davranışı da değişebilir. Sonuçta konu sadece Türkiye ve AK Parti meselesi de değil. İtalya’da aşırı sağ, Almanya’da oylarını kullanan İtalyanlarla birlikte iktidara geldi.”

Türkiye’de son yıllarda demokrasi ve ekonomide yaşanan gerilemeye rağmen Almanya’da yaşayan ve seçimlerde oy kullanan Türk vatandaşlarının çoğunluğunun oylarını AKP’ye vermeleri, sadece Almanya’da değil Türkiye’de de sıkça eleştirilen, hararetli tartışmalara yol açan konuların başında yer alıyor.

Yaşamadıkları ülkede oy vermesinler argümanı yanlış mı?

Özellikle Türkiye’de “Almanya gibi demokratik, özgür bir ülkede yaşarken, Türkiye’de bu hakları kısıtlayan bir iktidara oy veriyorlar” ya da “Euro kazanıp TL’nin çok değer kaybetmesine, enflasyonun tırmanmasına yol açan bir partiyi destekliyor, tatile gelip keyiflerine bakıyorlar” gibi genellemeler, eleştiriler ve tepkiler dile getiriliyor.

“Ben de duyuyorum bu şikayetleri. Ama Almanya’da yaşayan insanlar şayet Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa elbette seçme ve seçilme hakkını kullanacaklar” diyen Sofuoğlu, bu tartışmaları yanlış bulduğunu kaydetti.

Zaten Almanya’daki Türk vatandaşlarının, oylarını burada kurulan sandıklarda verme imkanı tanınmadan önce de Türkiye’ye giderek seçimlerinde oy kullandıklarını hatırlatan Sofuoğlu, “Bu tartışmayı, ‘Yaşamadıkları ülkenin içişlerine karışmasınlar’ argümanını geçerli bulmuyorum. AK Parti değil de başka bir parti kazansaydı bu tartışma olacak mıydı? Olmayacaktı” dedi. Almanya’daki Türklerin, Türkiye’deki seçimlere katılma oranlarının nesillere göre değiştiğine işaret eden Sofuoğlu, Almanya’ya gelmiş ilk nesillerde Türkiye’deki seçimlere katılım oranın daha yüksek, genç nesillerde ise daha düşük olduğunu aktardı. Sofuoğlu, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:

“Kaldı ki Avrupa’daki Türkler, Türkiye ile Avrupa arasında bir köprü rolünü üstlenebilir. Hem yaşadıkları ülkenin hem de ailelerinin geldikleri ülkenin gelişimine katkıda bulunabilirler. Ama her iki tarafın da bunu destekleyecek, yapıcı politikalar izlemesi gerekiyor. Ayrıca şayet Almanya’da insanlar kendi dışlanmışlıklarını gerekçe göstererek Türkiye’de AK Parti’ye oy veriyorlarsa o zaman Almanya sorunu Türkiye’deki siyasi partilerde değil kendisinde araması gerekiyor.”

Kaynak: DW Türkçe