fbpx

Kapitalist uygarlık krizinde yeni bir eşik: Rusya – Ukrayna Savaşı

Paylaş

İkinci ayını dolduran Rusya-Ukrayna savaşını emperyalist kutuplar arası paylaşım ve hegemonya mücadelesinin penceresinin sınırlarından değerlendirmek süreci doğru analiz edebilmek için eksik kalacaktır. Tablonun tamamını anlamak, bu savaş ve bağlamları karşısında nasıl konumlanacağımızı doğru tespit edebilmek için analiz kadrajımızı biraz daha genişletmek zorundayız.

Sadece askeri araç ve yöntemlerle değil, psikolojik, informatik, ekonomik, lojistik vb. pek çok düzlemde ve küresel düzeyde yürütülen bu savaş, var olan emperyalist kanatlar arası paylaşım ve hegemonya mücadelesi olduğu kadar, topyekûn kapitalist uygarlığın ihtiyaç duyduğu çağ dönüşümünün bir manivelası olarak da kullanılmaktadır.

Yani birbirleriyle kıyasıya mücadeleye tutuşmuş olan emperyalist kanatlar, aynı zamanda hep birlikte sermayenin uzun zamandır ihtiyaç duyduğu yeni birikim rejimine geçişin kapısını aralamak için uğraşmaktalar. 

Tıpkı Covid-19 pandemisi sürecinde yaptıkları gibi…

Kapitalist Uygarlık krizde

Kapitalizmin 2. Sanayi Devrimine paralel olarak geliştirdiği Fordist sermaye birikim modeli, Keynesçi politikaların katkıları ve sınıf mücadelesiyle sosyalizmin yarattığı tehdidin varlığında ABD hegemonyası altında 80’li yıllara kadar sürdü. 3. Sanayi Devriminin sunduğu imkânlarla geliştirilen neoliberal sermaye birikim modeli ancak 30 yıl kadar işleyebildi, 2008 kriziyle birlikte tıkandı ve sermayenin ihtiyaçlarına karşılık veremez hale geldi.   

2008’den bu yana artık eskisi gibi ilerleme imkânlarının tükendiğini kabul eden sermaye, yeni bir birikim modeli ve bunun gerçekleşmesine olanak sağlayacak toplumsal ilişkiler sistemini oluşturmak için çabalıyor. 

Kapitalizmi yeni bir sermaye birikim rejimine geçiş zorunluluğuyla yüzyüze bırakan sadece kâr oranlarındaki azalma ve bir türlü atlatmayı başaramadığı ekonomik kriz değil, aynı zamanda sermaye çağının bütün toplumsal ilişkilerinde, devraldığı ya da simbiyotik ilişki geliştirdiği sömürü, ezme/ezilme, tahakküm ve doğa – insan / kadın – erkek ilişkilerinde dayattığı normativelerde yaşadığı tıkanma halidir. Bu haliyle kapitalizmin aynı zamanda bir sermaye birikim enstrümanı olarak da kullandığı döngüsel kriziyle üst üste binmiş çoklu kriz halini bir “uygarlık krizi” olarak nitelendirebiliriz.

Barışçıl geçiş mümkün değil!

Tarihsel deneyimlerin de gösterdiği gibi, bu tarz büyük buhranlardan geniş çaplı bir sermaye değersizleşmesi olmadan (Birinci ve İkinci Dünya Savaşları böyle bir işlev gördü) emek ve üretim süreçleri yeni bir tarzda örgütlenmeden ve yeni bir sermaye birikim modeline sıçramadan çıkılamaz. 2008’den bu yana çeşitli yöntemlerle ötelenen geniş çaplı sermaye değersizleşmesi, pandeminin savaş harici bir sermaye değersizleşmesi enstrümanı olarak devreye sokulmasıyla hayata geçirilmeye çalışılsa da, bütünlüklü ve etkili bir dönüşüm için yeterli olmadı.

Neoliberal politikaların tükenişinin ardından içinde bulunduğumuz şimdiki eşikte, yeni birikim modelinin teknik olanakları (Endüstri 4.0, yapay zekâ uygulamaları, 5G, vs.) büyük ölçüde hazırlanmışken uygulanabilmesinin psikolojik, toplumsal ve siyasi atmosferinin oluşabilmesi için gerekli vuruş Covid -19 pandemisi tarafından yapıldı. Toplumsal rızaya dayalı olarak devletin bedenlerimiz üzerindeki denetiminin gerçekleşmesi ve yeni birikim modelinin uygulanması ile ortaya çıkacak olan tepkilerin denetlenebilmesinin biyopolitik imkânları sessiz sedasız büyük oranda hayatımıza girdi. 

Sermaye yeni birikim rejimi için ihtiyaç duyduğu en önemli adımlarından birini böylece ciddi bir muhalefete çarpmadan hayata geçirmiş olsa da, geçişin tamamlanması emperyalist bloklar, uluslararası ve bölgesel güçler arasında yıkıcı bir çatışmalar süreci yaşanmadan mümkün olamayacaktır.

Böyle buhranlardan, çok ciddi siyasi müdahaleler olmadan, çok büyük siyasi ve toplumsal hercümerçler yaşanmadan, bir devrim/karşı-devrim karşılaşmaları dizisinden geçmeden ekonominin yasalarının “otomatik işleyişi” ile çıkmak da olanaklı değil. Hakeza, emek ve üretim süreçlerinde yeni bir modele sıçramak, yeni bir sermaye birikim tarzını yürürlüğe sokmak da basit bir tercih meselesi değil. Bunlar sermaye açısından oracıkta el altında ve yedekte tutulan yahut geçmişin avadanlığından çekilip alınacak hazır seçenekler olmadı asla. Tam tersine, hem sermayenin iç rekabetinin bir fonksiyonu hem de sert sınıf mücadelelerinin konusu olarak sancılı süreçleri ve keskin dönemeçleri takiben eskisinin yerini alabildiler.

İşte Rusya-Ukrayna savaşı ancak bu bütünlük içerisinden analiz edilerek doğru kavranabilir. 

Durumu tam da bu gerçeklikle kavrayan Zelenskiy’in resmi sözcüsü Podolyak’ın “Brüksel’de, Amsterdam’da kafelerde oturup Netflix izliyor, savaşın size dokunmayacağını mı sanıyorsunuz?” sorusunu ABD Başkanı Biden adeta ağzının suyu akarak şöyle cevaplıyor: “Bu bize bazı gerçek değişimler yapmamız için ciddi fırsatlar sunuyor. (…) [Ş]u anda bir dönüm noktasındayız. Dünya ekonomisinde, sadece dünya ekonomisi değil, dünyada. Bu ancak üç dört nesilde bir ortaya çıkar. (…) Geçen gün bir güvenlik toplantısında üst düzey askeri personelden birinin bana dediği gibi, 1900 ile 1946 arasında 60 milyon insan öldü. Ve o zamandan beri bir liberal dünya düzeni kurduk ve bu uzun süre gerçekleşmemişti. (…) şimdi ise her şeyin değiştiği yeni bir zamandayız. Yeni bir dünya düzeni uzanıyor önümüzde, oraya gidiyoruz ve buna liderlik etmemiz gerekiyor. Ve bunu yaparken hür dünyanın geri kalanını birleştirmemiz gerekiyor.”

Temel belirleyen

Bu genel tablo içerisinde 1.  ve 2. Irak Savaşından Suriye’ye, Afganistan’dan Libya’ya, Yemen’den Tayvan’a ve son olarak Ukrayna – Rusya savaşına temel belirleyici unsur, kurulmakta olan yeni sermaye birikim rejiminde kimin belirleyici olacağı, başka bir deyişle ABD’nin ve ardı sıra Atlantik Bloğunun belirleyici küresel hegemon güç olup olmayacağıdır.

Rusya ve Çin’in açıktan itiraz ettiği, karşı hegemonya yaratmak için tek tek ve birlikte (zaman zaman başka devletleri de yanına alarak, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRIC vs. gibi) mücadele yürüttüğü bu istem, küresel, bölgesel ve ülkeler düzlemindeki pek çok gerilime, çatışmaya ve savaşa sirayet etmiş durumda.

Küresel emperyalist güçler bir yandan uygarlık krizlerini aşabilmek için işçi sınıfına, ezilenlere ve doğaya karşı hep birlikte hareket ederken; diğer yandan emperyalist bloklar, sermaye içi odaklar arası mücadele de alabildiğine keskinleşmekte.

Çağ dönümünün “savaş” boyutu

İkinci ayını dolduran savaşın başlamasından bu yana 44 Milyon nüfuslu Ukrayna’nın 11 milyonu, yani her dört Ukraynalıdan biri evlerini terk ederek göç etmek zorunda kaldı. Bunların yaklaşık beş milyonu ülkelerinden de ayrılırken altı milyon Ukraynalı yaşadığı kentlerden daha güvenli olduğunu düşündükleri kentlere göç etti. Yıkılan şehirler, harap olan doğal-kültürel doku ve en önemlisi “savaş gören / yaşayan” milyonlarca insanın psikolojisinden yıllarca silinmeyecek izler de düşünüldüğünde büyük bir savaş bilançosu var Ukrayna’da şimdiden. 

Farklı senaryolar konuşuluyor olsa da durumun nereye varacağı şimdilik belirsiz… 

Elbette Ukrayna – Rusya savaşı hali hazırda ve yakın dönemde yaşanan tek savaş değil. Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırmaları Enstitüsü (HIIK) 2021 raporuna göre dünya genelinde halen çeşitli düzeylerde devam etmekte olan 20’nin üzerinde savaş ve 400’e yakın çatışma alanı var. Üstelik bunlardan bazılarının bilançosu Ukrayna savaşından kat be kat ağır durumda. Örneğin Yemen’de 6 yıldır devam eden savaşta hayatını yitiren çocukların sayısı şimdiden 100 bini geçmiş durumda! 

Buna karşın Ukrayna Savaşı emperyalist kutupların birbirleriyle doğrudan çatışmaya yaklaştığı ve iç dengelerini yeniden kurma hamleleri gerçekleştirdiği yeni bir düzeyi işaret etmesi açısından başka bir eşiği ifade ediyor. Bu savaşla birlikte ilk kez Rusya’nın doğrudan dahil olduğu bir savaşa NATO ülkeleri de bu kadar açıktan destek oluyor, hatta resmi olmasa da dahil oluyor. 

Öyle ki, “Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung“ gazetesi biri Federal Ordu komando askeri olan iki Alman’ın bir pusuda on veya on bir Rus askerini öldürdüğünün haberini yaptı. Gazete bu olayı, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana belki de ilk kez Alman askerleri Rus askerlerine ateş ediyor ve üstelik Ukrayna’da, tıpkı o zamanlardaki gibi” şeklinde yorumladı. 

Ukrayna Kara Kuvvetleri’nin verilerine dayanarak gönüllülerin ABD, İngiltere, İsveç, Litvanya, Meksika ve Hindistan’dan geldiği söylenirken, Almanca yayın yapan ve dünyanın en büyük muhabir ağına sahip gazetelerinden biri olan ‘Frankfurter Allgemeine Zeitung’ Ukrayna’nın, ordusuna Almanları da aldığını duyurdu. 

Ukrayna askerlerinin ve subaylarının İngiltere, Almanya ve ABD’de eğitim aldığı bizzat bu devletler tarafından kabul edilirken AB üst üste ve her seferinde miktarı daha da arttırarak Kiev’e silah yardımı kararı alıyor.

Diğer yandan bu toz duman içerisinde 27 AB ülkesinin dışişleri ve savunma bakanları Brüksel’de toplanarak “yeni bir güvenlik stratejisi“ oluşturma kararı aldılar. Bu karara göre en geç 2025 yılına kadar ABD’yle de bir denge / tartışma konusu olan Avrupa Ordusu’nun kurulması için süreç başlatılacak ve üye ülkelerin askerlerinden oluşan 5 bin kişilik bir askeri güç hazır edilecek. Kararın ardından SPD’li Savunma Bakanı Christine Lambrecht ise Alman Federal Ordu’sunun yeni kuvvetlerin (Avrupa Ordusu’nun) çekirdeğini oluşturacağını duyurdu.

27 Şubatta Almanya Federal Meclisi’nde konuşma yapan Scholz ortaya çıkan durumu “milat” olarak değerlendirerek 2022 bütçesinde “bir kereye mahsus olmak üzere” savunma harcamaları için 100 milyar avroluk ek fon ayırdıklarını ilan etmişti. Ayrıca, yıllık savunma bütçesinin yüzde 25 arttırılarak (ABD’nin istediği ve NATO’nun kararlaştırdığı gibi) gayrisafi yurt içi hasılanın %2’sine çıkarılacağını belirtmiş ve bunun yanı sıra da atom bombası taşıma kabiliyetine sahip 35 adet F-35 jeti alınmasını gündeme getirmişti.

Bu rakamların dünya silah ticaret hacmindeki büyüklüğü bir yana, Almanya’nın 2. Dünya Savaşından bu yana izlediği “asgari düzeyde silahlanma” anlayışında ciddi bir değişikliğe gittiğini göstermesi açısından büyük önem taşımakta. Ukrayna savaşı sonrasında ülkelerin aldığı tutumlara biraz daha yakından bakıldığında, yeni bir döneme geçişin hazırlıkları çerçevesinde ihtiyaç duyulan köklü değişiklikler için bu savaşın bir fırsata çevrilmek istendiğini görmek hiç de zor olmayacaktır. Almanya’nın yanı sıra Japonya ve İsviçre’nin tutum değişiklikleri bunun en çarpıcı örneklerini oluşturuyor. Japonya İkinci Dünya Savaşındaki hezimetinin ardından uluslararası anlaşmalarla da kısıtlanan silahlanma harcamalarının önündeki engelleri kaldıracak adımlar atarken, İsviçre ise kendisinin uluslararası ilişkilerde en önemli ayrıcalığı olan “tarafsızlık / nötr kalma” pozisyonunu bozup açıktan gerilimlerin tarafı olmanın yanı sıra silahlanma furyasına balıklama dalmış durumda.

NATO 2.0

Başını ABD’nin çektiği kapitalist – emperyalist ülkelerin, Sovyetler Birliği’ne ve Sosyalist Bloğa karşı 1949 yılında kurdukları savaş / suç örgütü olan NATO, reel sosyalizmin çöküşünün ardından bir varoluş karmaşası yaşasa da misyonunu yenileyerek NATO 2.0 versiyonu olarak yoluna devam etmekte.

Özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde haklılık payı arayan (“güvenlik gerekçesi!”) kesimlerin çokça kullandığı “NATO’nun kuruluş gerekçesinin ortadan kalkmasına rağmen genişliyor oluşu” argümanı, meseleyi ya hiç anlamadıklarının göstergesi ya da tam bir totolojidir. NATO, ABD liderliğindeki emperyalist bloğun küresel zor aygıtıdır ve bu blok dağılmadıkça ihtiyaçları çerçevesinde şekil, kapsam değiştirerek kullanılmaya devam edecek. Dün reel sosyalizme karşı kullanılan NATO, bugün yenilenerek Rusya-Çin eksenine karşı kullanılmakta. Bu gerçekliğe “ama siz NATO’yu Sovyetler Birliğine karşı kurulmuştunuz, neden dağıtmıyorsunuz” diye hayıflanmak en hafif deyimle naiflik olacaktır. 

Dönüşümün sathı

Alt yapısı büyük oranda hazırlanan ve geçiş için uygun psikolojik, toplumsal, siyasi atmosferinin oluşturulması için çabalanan yeni emek rejimi, çok geniş bir satıhta büyük fay hatlarını harekete geçiriyor. Enerji kaynakları ve transfer yollarından gıda tedarik zincirlerine, big data / veri madenciliğinden stratejik madenlere, içme suyu kaynaklarından uzay çalışmalarına pek çok kritik alanda gerilim yükselirken, işçi sınıfının, kadınların, LGBTİ+ların, ekolojistlerin uzun mücadeleler ve büyük bedellerle elde ettikleri kazanımlara topyekûn savaş açılıyor.

Ukrayna- Rusya savaşı, Biden’den Scholz’a dönemin kapitalist liderlerinin açıktan ifade ettiği büyük dönüşümün şamandıralarının en belirginlerinden biridir. Bu uğursuz savaştan yükselen işaret fişekleri, izli mermiler, barut ve kan kokuları bizleri bu çağ dönümünün hakkını verecek derinlikte bir analiz yaparak belirleyeceğimiz yol haritası üzerinden harekete geçmeye çağırmakta. 

Kaynak: Siyasi Haber