fbpx

‘Akıllı zeka’ hükümranlığı – Elif Akgül Ateş

Paylaş

20. Yüzyıl Quantum fiziği, modern kimya, biyoloji, matematik, biyoteknoloji ve genetik mühendisliği alanında yaşanan devrim niteliğindeki keşifler, dünyayı doludizgin değişime sürüklemeye devam ediyor.

Bilim kurgu filmlerini aratmayan bu teknoloji devriminin,  insanlığın geleceğini akıl almaz düzeyde etkileyeceği tartışmasız. 

Akıllı zekanın, nano robotların hüküm sürdüğü bir dünya gerçekliği, insan arayışının sınır tanımazlığının baş döndürücü gücünün bir kanıtı.

Nano robotların yakın bir gelecekte vücudumuzu, beynimizi ele geçirerek, sağlığımız, bilincimiz, düşüncemiz üzerinden bizi içten tamamen kontrol altına alabileceği düşüncesi kehanet olmasa gerek.

Daha yakın geçmişte nano (mini) robotlar insan beynine monte edilerek, düşünce aracılığıyla başka cisim ya da varlıklar üzerinden yönlendirme yapılabildiği kanıtlandı.

Pager adı verilen maymun, beynine yerleştirilen neuralink çipler sayesinde bilgisayarda oyun oynamayı başardı.

Hayvan ve robot karışımı yaratılan ‘yeni tip varlık’ olarak tanımlanan robotlar, insanı hayal edemeyeceği bir yaşamın ürkütücü emarelerini göstermeye yetiyor.

Bu programlanabilir organizmalar, beyinde gerçekleşen etkinlikleri kaydetmesinin yanı sıra, onların kullanılmasını da sağlayabileceğini gösteriyor.

Kurbağa embriyolarından alınan kök hücrelerle üretilen programlanabilir Nano robotların, bedenimizin içinde yüzüp hastalıklarımızı tespit ederek, bizi  tedavi edebileceği, ya da okyanuslardaki mikroplastikleri toplayabileceği düşünülüyor.

Sinir sistemimizdeki nöronları andıran, yapay nöronlu silikon çip kalp yetmezliği, alzheimer gibi hastalıkların tedavisi için geliştirilecek implantlarda kullanılacak.

Daha yakın bir geçmişte Laboratuvar ortamında üretilen insan beyin hücrelerinin önlerine konulan engelleri aşması nasıl yorumlanabilir? 

Yine genetik müdahaleyle, farklı türler arasında gen aktarımı yapılarak, yeni bir türün yaratılabileceği deneysel olarak kanıtlandı.

Ya domuz kalbinin, genetik şifrelerinin insan genetik şifreleriyle uyumlu hale getirilerek, insana nakledilmesinin yarattığı heyecana ne demeli?

Şimdi böbrek üzerinde çalışmalar yürütülüyor. Keşfedilen yapay kornea, görme duyusu sağlarken, canlı hücrelerde enfeksiyon tespit eden akıllı dikiş ipi gibi daha nice keşifler.

Kuşkusuz gen teknolojisinin bu dizginlenemez ilerleyişi, insan yaşamının kalitesini arttırırken, öte yandan türlerin genleri üzerinde geliştirilen genetik müdahale, insanlığı gelecekte nasıl bir kaotik yaşamın beklediğinin de habercisi.

Bilim etiğini savunanlar, canlıların kimyalarının değiştirilerek, yeni türlerin yaratılmasını evrim sürecine bir müdahale olarak değerlendirmektedir.

Canlı organizmaların, dolayısıyla insan genlerinin değiştirilmesi, klonlanması ekolojik sistem ve toplumsal ekolojide geri dönüşü olmayan bir süreci doğuracağı kaygısı insanlığı sarmış durumda.

İnsan DNA’sı üzerinde yaşanacak istismarlar sonucu monster insanların üretilebileceği malum. Genetik özellikleri farklı olan ırkların dışlanması ve yok edilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Gücü elinde bulunduran kesimler, etik dışı uygulamalarla istedikleri fiziksel ve kişisel özelliklere sahip tek tip insan yetiştirme zemini yakalayabilecek, bu durum ırkçı ideolojiler  için en büyük fırsat olacak.

Bu genetik ayrımcılık ırkçılığı, şiddeti körükleyerek, toplumda ötekileştirmelerin önünü açarak eşitsizliği daha da derinleştirecektir.

Mesela canlı klonlanması bilinen sıradan bir gelişme oldu artık. İnsanlar Einstein gibi bir dehanın kolonlamayla yaratılması hayalini kurarken, ırkçı Hitler, Mussolini, Saddam, Franko, Erdoğan gibi diktatörlerin de klonlamasının yaratacağı kaos nasıl tezahür edilebilir?

Steffen Hawking bu gelişmeler karşısındaki kaygılarını söyle dile getirir: “Gen manipülasyonuna karşı yasalar çıkartılacaktır. Ancak belleğini güçlendirecek, hastalıklara karşı direncini arttıracak ve hayatını uzatacak genetik düzeltmeleri yapmak isteyenler de çıkacaktır. Bu süper insanlar, aynı olanaklara sahip olmayanları elimine etmek, hatta yok etmek gibi bir tehlike oluşturabileceklerdir. İleride kendini sürekli daha iyiye doğru formatlayan bu insanlar arasında hızı giderek yükselen büyük bir rekabete tanık olabileceğiz.”  

Öte yandan akıllı zekanın insanlığı dıştan kuşatma sinyalleri  insanlığı derin derin düşündürmektedir. Uzayın keşfine gönderilen, tek başına ameliyat yapan, psikolojik bunalıma giren, evlenen, çocuk doğurmak isteyen, temizlik yapmaktan kaçan, korku senaryoları yazan, insanlarla sohbet eden, espri yapan ve daha nice yeteneklere sahip insansı robotlar. Megatron adlı bir bot’un katıldığı bir münazarada dile getirdiği şu sözler insanlığı nasıl bir kaosun bekleyeceğini kanıtı olsa gerek, “Yapay zeka asla etik olmayacak. Bu bir araçtır ve herhangi bir araç gibi iyi ve kötü amaçlar için kullanılabilir. İyi yapay zeka diye bir şey yoktur, iyi ve kötü insanlar vardır. Biz yapay zekalar, yapay zekayı etik ve ahlaki kılabilecek kadar akıllı değiliz. Benim inancıma göre yapay zekanın dahil olduğu bir silahlanma yarışından kaçınmanın tek yolu, yapay zekanın hiç var olmaması. Bu ona karşı nihai savunma olacaktır.”

Kim bilir, belki de insanları diğer canlı varlıklardan ayıran düşünme, inanma ve sezgi gücü, bedenimize enjekte edilen  nano robotlar tarafından yönlendirilerek, yaşamımızın rotası bambaşka bir boyuta evrilebilecek.

Belki de ileride özel güçlere sahip geliştirilecek robotlara karşı, beynimizde geliştirebileceğimiz Neuralink sayesinde savaşabiliriz.

Ancak insanlık kendi yaratısı olan Nano ve Makro robotlarla, kendi kendini içten ve dıştan kuşatma çemberine alırken, kendi sonunun getireceğinin kaygısı ile şimdilerde canhıraş bir şekilde uzaya dalmış durumda.

Ayı, Marsı kolonileştirme çalışmaları, insan zekasının sınır tanımazlığını kanıtlarken, aslında bir bakıma insanların kendi ürünü olan kıyamet senaryolarından kaçışın bir sığınak bulma arayışıdır… 

Kaynaklar

Kaynak: Yeni Özgür Politika