fbpx

Sosyalistlerin sorumluluğu- Ertuğrul Kürkçü

Paylaş

“Faşizmin kurumsallaşması”nın her düzeyde önünü kesmek acil bir ihtiyaç ve toplumun bütün katmanları arasında güçlü bir “Demokrasi İttifakı”nın inşası da yaşamsal önemde. Faşizmin gündelik yaşamdaki ilerleyişinin önü ancak her gün kazanılacak “küçük demokratik zaferler”le kesilebilir.

Lenin, Sovyet devriminin yoluna nasıl devam etmesi, hangi adımın hangi adımı izlemesi gerektiğine ilişkin hararetli tartışmalar arasında Napolyon’un bir sözüne müracaat ederek “Önce ciddi bir savaşa tutuşmak gerekir… Sonra ne olacağı görülür.” demişti.

Kastı, devrimin yoluna devam etmesi için varsayımsal koşulların var olup olmadığını tartışmakla vakit geçirmek yerine bizzat o koşulların kendisinin yaratılmasına yoğunlaşmanın gerektiğiydi.

Türkiye’nin önde gelen sosyalist güçleri dün HDP ile bir araya geldikleri tartışma masasından “Dayanışma, mücadele ve umutla…” kalkarken, Lenin’in bu öğüdünü hazmetmiş görünüyorlar.

HDP’nin çağrısıyla Salı günü Ankara’da bir araya gelen Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkevleri, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) buluşma sonrasındaki ilk ortak açıklaması, sonucu merakla bekleyenlere, görüşmelere solun ve sosyalistlerin karşı karşıya bulunduğu meselelerin ciddiyetine denk düşen bir idrakin yön verdiğini gösteriyor.

HDP yönetimi, Şubat 2020’de toplanan “HDP 3. Olağan Kongre/Konferans”ı kararları doğrultusunda iki yıldır “faşizmin kurumsallaşmasının engellenmesine yönelik” mücadelelerin bir araya getirilmesi ve başarıya ulaşabilmesi hedefiyle bir “Demokrasi İttifakı”nın gerçekleştirilmesi için çaba gösteriyordu.

HDP’nin çağrısına olumlu yanıt vererek Salı günü bir araya gelen politik güçlerin ortak açıklaması, HDP’nin bu hedefinin yalnızca genel olarak paylaşılmakla kalmadığını, sosyalist saflarda mücadelelerin ortaklaştırılması ve genişletilmesi yönünde güçlü bir iradenin de ortaya çıktığına dair açık bir deklarasyon oldu.  

Ortak kararlar şunlar: “Ortak mücadeleyi sürdürmek, bu mücadele zeminlerini

Çoğaltmak ve güçlendirmek; ortak mücadele konularını belirlemek, bunları hayata geçirmeye yönelik içerik, yöntem ve takvimi oluşturmak; mevcut katılımla kendini sınırlamamak, bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçleri kapsayacak şekilde genişlemek.”

Ortak açıklamaya değer kazandıran “toplumsal sorumluluk” vurgusu ve “umudu büyütecek, topluma güven verecek […] bir mücadele ortaklığı” hedefinde birleşilmesi, ilk toplantıda beklenenden de fazla bir sinerjinin oluştuğunu gösteren güçlü belirtiler. HDP’nin bu süreçte kolaylaştırıcılık rolünü üstlenmesi kaçınılmazdı. Bundan sonrası, mücadele ortaklığının kendi dinamiklerinin işleyişinden gelecek.

Neresinden baksanız, demokrasi mücadelesinin geleceğinin bu adımı izleyecek adımlara sıkı sıkıya bağlı olduğu görülüyor. İşler ciddileşiyor… Rejim, sahada toplumsal hareketleri polis ve paramiliter güçlerle baskı altına alırken, bürokrasi, yargı, akademi, medya, iş ve çalışma dünyası ve gündelik hayatta rakip, hasım ve “tarafsız” güçleri ağır bir markaja tabi tutuyor.

Erdoğan’ın CHP ve Kılıçdaroğlu’nu hedefe koyarak dillendirdiği “iç savaş” tehdidini, Bahçeli’nin bütün demokratik kurumları ve eğilimleri doğrudan doğruya hedefe koyduğu saldırılar izledi, ardından rejimle ihtilaf halinde olduğu varsayılan “şöhretler” durup dururken trollenmeye başladı. Her birinin başına bir bakan ya da bir AKP işgüzarı dikilmiş olarak sosyal medyada “şöhret linçi” şölenleri gırla gidiyor.

Erdoğan’ın çatlak kalemşörleri iktidar medyasında ateşi harlıyorlar: “2023 bir seçim değil. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük hesaplaşmasıdır. Ya dışarıdakiler kazanacak ya Anadolu çocukları, Ya terör örgütleri kazanacak ya Türkiye Ekseni. Ya Türkiye’yi yeniden rehin almak isteyenler kazanacak ya bu topraklara işlenmiş imparatorluklar aklı. 21. yüzyılın başında bu savaş kaçınılmazdı ve yaşanacak!”

Evet, bunların çoğu yaygara ama, zaten yaygara da onunla kafası karışacaklar için.  Nitekim, rejim cephesi kılıçlarını bilerken, muhalefet cephesinde, özellikle CHP’nin hitap alanındaki “milliyetçi sol” kanattaki bu yıla kadar pek görülmeyen bir dağınıklık, kafa karışıklığı ve basiretsizlik suyun üzerindeki yağ lekeleri gibi yayılıp bulaşıyor ve rejime başka türlü elde edemeyeceği “küçük zaferler” ikram ederek sonuçlanıyor.

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, Ankara Şubesi’nin geçtiğimiz hafta sonu göz göre göre iktidar cephesine terk edilmesinin ardından, Anayasa Mahkemesi’nde boşalan üyeliğe Barolar Birliği adına gösterilecek üç adaydan ikisi de iktidar blokuna kaptırıldı. Dün TBMM’de yapılan oylamada da kaçınılmaz olarak AKP‘nin eski Çorum İl Başkan Yardımcısı ve Çorum Baro Başkanı Kenan Yaşar Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine getirildi. Avukatlar, gaflette mühendisleri izleyince, rejim AYM’yi kuşatma, sindirme ve teslim alma stratejisinde bir eşik daha atlamış oldu.

Bu seçimin “HDP’yi kapatma davası”na yönelik sonuçları olacak. Kapatma kararının ancak üçte iki çoğunlukla alınması mümkün. İktidar bloku bu seçime kadar henüz Anayasa Mahkemesi’nde bu çoğunluğa tam sahip değildi. Baroların basiretsizliklerinin rejime bu kez ikram ettiği “büyük bir zafer”de başrolü baro mensupları arasında demokrasi mücadelesi bilincinin zayıflığı oynadı ne yazık ki.

Bütün bu nedenlerle, “faşizmin kurumsallaşması”nın her düzeyde önünü kesmek acil bir ihtiyaç ve toplumun bütün katmanları arasında güçlü bir “Demokrasi İttifakı”nın inşası da yaşamsal önemde. Faşizmin gündelik yaşamdaki ilerleyişinin önü ancak her gün kazanılacak “küçük demokratik zaferler”le kesilebilir. Demokratik direncin gücü ve yoğunluğuysa devrimci demokrasinin, “Demokrasi İttifakı”nın sol kanadını artan güçle tahkim etmesiyle doğrudan orantılıdır.

Bu çerçevede, sosyalist güçlerin demokrasi mücadelesinin önüne doğru yürümek, sorumluluk üstlenmek ve mücadele ortaklığını genişletmek üzere HDP’nin çağrısına uyması ve güçlerini HDP’nin sosyalist bileşenlerinin gücüne katmaları son derece isabetli bir karardı.

Hem rejimin HDP’yi tecrit ve yaftalama saldırısına karşı güçlü bir yanıt oluşturan, hem de Kürtlerin özgürlük mücadelesinin Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin vazgeçilmez bir dinamiği olduğunu teyid eden bu güçlü politik hamle, her düzeyde demokrasi güçlerinin yeniden doğrultu kazanması için gerekliydi.

Şimdi, ciddi bir adım atıldı… Gerisi gelecektir.

Kaynak: Yeni Yaşam