Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Türkiye’de devam eden asgari ücret görüşmelerine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı SYKP MYK üyesi Halit Elçi okudu. Elçi, ‘Bu sömürü düzeninde elde edeceğimiz tüm kazanımları korumak için de sürekli mücadele etmek zorundayız. Ta ki sömürü düzeninin kendisini yıkana, ezenin ve ezilenin olmadığı, sınıfsız bir toplumu kurana kadar. ‘ dedi.
SYKP MYK tarafından gerçekleştirilen açıklamanın tam metni:
“Fabrika işçisi Hatice, büro elemanı Gizem, işsiz tornacı Yusuf, evlere temizliğe giden Sevim, moto-kurye Burak, tekstil işçisi Berfin, geçici inşaat işçisi Samir, sözleşmeli öğretmen Mustafa, hemşire Aslı… Sözümüz sanadır!
İçinde bulunduğumuz Aralık ayında, gelecek yıl uygulanacak asgari ücret belirlenecek. Ankara’da toplanan ‘Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ adlı bir grup, bir ücret belirleyecek ve on milyonlarca insana ‘bu parayla yaşa’ diyecek.
Bu parayla hem kendinin hem çocuklarının ve eşinin karnını doyur, üst-baş al, kiranı ver, elektrik-su-doğal gaz-telefon faturalarını öde, çocuklarının okul masraflarını karşıla, temel ihtiyaçlarını temin et diyecekler.
Belirlenecek olan 2022 asgari ücretinin bütün bunları asgari düzeyde bile yapmaya yeteceğini, başını önüne eğmeden, borçların sıkıntısını çekmeden yaşamanı sağlayacağını düşünüyor musun?
İşsiz veya asgari ücretin altında bir paraya çalışan kardeşlerimizin durumunun çok daha kötü olduğunu da biliyoruz…
Hepimiz, bütün emekçiler biliyoruz ki, belirlenecek asgari ücret tutarı bizim ihtiyaçlarımızı karşılamayacak, yoksulluğumuza çare olmayacak. O asgari ücret, karnımız tok, başımız dik yaşayacağımız bir ücret değil, açlıktan öldürmeyecek ama süründürecek bir ücret olacak.
Hele bu döviz-kur krizinin ortasındayken, ekmekten yumurtaya, et-sütten sıvı yağa, elektrikten doğal gaza, ulaşım ücretlerine… yani neredeyse iğneden ipliğe halkın kullandığı bütün ürünlere ve hizmetlere yağmur gibi zamlar yağarken; bu zamlar yüzde 30’lardan başlayıp yüzde 100’lere, 200’lere uzanıyorken asgari ücrete ne kadar zam yapacaklar? Yüzde 20, 25 zam bizi sefalete düşmekten kurtarabilir mi? Ama daha fazlasını yapmayacaklarını da biliyoruz!
Saray’ın propagandasının basit bir aracı haline gelen TÜİK, Kasım ayı enflasyonunu yüzde 3,1; yıllık enflasyonu yüzde 21,3 olarak açıkladı.
Bizler hayat pahalılığının en az yüzde 50 arttığını ve bir o kadar yoksullaştığımızı kendi soframızdan, günlük hayatımızdan gayet açık görüyoruz.
Enflasyonun gerçekte TÜİK’in açıkladığından çok daha fazla olduğunu açıklayan bağımsız bir kuruluş var: ‘Enflasyon Araştırma Grubu – ENAG’. Bu kuruluş, Kasım ayı enflasyonunun yüzde 9,91; yıllık enflasyonun ise yüzde 58,65 olduğunu açıkladı.
Peki ama TÜİK enflasyon oranlarını neden düşük gösteriyor?
Çünkü Saray, ekonominin ağır bir krize girdiğini, halkın hayat pahalılığı altında ezildiğini gizlemek istiyor.
Çünkü tam da Kasım ayına ait açıklanan enflasyon oranları, bu ay içinde belirlenecek asgari ücretin düşük tutulması için gerekçe olarak kullanılacak. ‘Emekçiler enflasyona ezdirilmeyecek’ palavrasına malzeme edilecek. Açıklanacak asgari ücret ise doğrudan 10 milyona yakın ücretlinin ve onların yakınlarıyla birlikte 30 milyonu aşkın bir topluluğun aylık gelirini belirleyecek ve dolaylı olarak tüm ücretli çalışanların ücretini etkileyecek.
Asgari ücret: Sefalet ücreti
İçinde bulunduğumuz kapitalist sömürü düzeninde iş-gücümüzü satmaktan, yani bir ücret karşılığı sermaye sahipleri için çalışmaktan başka çaremiz yok. Ama haklarımız var: İnsanca yaşayabilecek, hiç olmazsa temel ihtiyaçlarımızı karşılayacak düzeyde bir gelire sahip olmak vaz geçilmez ve tartışılmaz hakkımızdır.
Asgari ücret, sözde bu en alt düzeydeki geliri sağlamayı garantilemek için belirlenir. Ama bildiğimiz gibi bu gerçek değildir.
Türkiye’de dört kişilik bir ailenin gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri zorunlu ihtiyaçları içeren yoksulluk sınırı 10 bin liranın üzerindedir. Tüm diğer ihtiyaçları yok sayıp sadece aylık yiyecek-içecek masraflarımızı gösteren açlık sınırı ise 3 bin lirayı çok aşıyor. Bu hesapların içinde son aylarda yağmur gibi gelen zamlar da yok…
Asgari ücretin, en alt düzeydeki geçimi güvence altına alması gerekir demiştik. Çalışanların ücretlerinin asgari ücretin çok daha üstünde olması gerekir. Örneğin Avrupa ülkelerinde tüm çalışanların yalnızca yüzde 3’ü, 5’i asgari ücret alır. Ama ülkemizde böyle mi?
Türkiye’de asgari ücret, gerçekte çalışanların büyük bölümünün aldığı ücrettir, neredeyse ortalama ücrettir. Asgari ücretin altında çalışanlar, asgari ücretliler ve onun biraz üzerinde ücret alanların sayısı, tüm ücretli çalışanların yarısıdır. Diğer ücretler de asgari ücrete göre oluşuyor.
Bu nedenle asgari ücret biz çalışanların, işçi sınıfının ortak sorunudur.
Asgari ücret neden sefalet ücreti olarak belirleniyor?
Sermaye sınıfının, yani patronların, şirket sahiplerinin ve onların siyasi temsilcilerinin çıkarlarıyla bizler, yaşamak için emek-gücünden başka satacak bir şeyi olmayanların çıkarları taban tabana zıttır. Onlar kârlarını arttırmak için bizim ücretlerimizi düşürmek isterler, ya da tersine biz patronlardan daha fazla ücret kopardığımızda onların kârı azalır.
O nedenle asgari ücreti tespit komisyonunda yer alan patron örgütleri ile iktidar yetkililerinin ücretlerimizi en alt düzeyde tutmak istemeleri şaşırtıcı değil. Ama işçileri temsilen masada oturan işbirlikçi Türk-İş temsilcileri de insanca yaşanabilir bir asgari ücret için gereğince mücadele etmiyor.
O masada bir oyun oynanıyor. Saray’dan gelen karar, masadaki taraflarca tartışılır gibi yapılıp, üç aşağı beş yukarı kabul edilecek. O masadan biz emekçiler için olumlu bir asgari ücret kararı çıkması bu nedenle imkansızdır.
Ücretlerimizi arttırmanın yolu: Birlik ve mücadele
Hem asgari ücreti hem de hepimizin ücretlerini arttırmanın tek bir yolu var: Bütün emekçiler olarak, kendi işyerlerimizden, mahallelerimizden başlayarak işçi sınıfının ve halkın çıkarlarını savunan yerel meclislerimizde, sendikalarda, derneklerde, siyasi partilerde örgütlenmeli haklarımızı, yaşamlarımızı, geleceğimizi kendimiz savunmalıyız.
İnsanca yaşanacak ücretleri, çalışma ve yaşam koşullarını ancak mücadele ederek kazanabiliriz. Bizler örgütlü biçimde o asgari ücret belirleme masasına yumruğumuzu vurmadıkça o masadan bizi rahatlatacak bir karar çıkmayacak. Formülümüz basittir: Ne kadar mücadele, o kadar insanca yaşama olanağı!
Ama şunu da unutmayalım: Bu sömürü düzeninde elde edeceğimiz tüm kazanımları korumak için de sürekli mücadele etmek zorundayız. Ta ki sömürü düzeninin kendisini yıkana, ezenin ve ezilenin olmadığı, sınıfsız bir toplumu kurana kadar.
Eğer bizi sömürüyor ve eziyorlarsa, bu zulüm düzeni ayakta duruyorsa, yaşamımız boyunca çalıştığımız halde yoksulluk ve sefalet çekiyorsak, diğer yanda bir avuç azınlık hiç çalışmadan bizim emeğimizle yarattıklarımızı har vurup harman savuruyorsa… Bu, onlar güçlü olduğu için değil, bizi kölece yaşamaya razı ettikleri için, biz ‘Bu Düzen Böyle Gitmez’ demediğimiz için, birleşip onları kulaklarından tutup bir kenara atmadığımız içindir!”