fbpx

Türkiye-BAE ilişkilerinde normalleşme: Orta Doğu’nun karanlık prensi bin Zayed Ankara’ya geliyor

Paylaş

Türkiye-BAE ilişkileri sadece iki ülkede değil bölgede de yakından izleniyor. Türkiye’ye ekonomik avantajlar sağlayacak bu yakınlaşmanın Arap Baharı ile oluşan “Yeni Ortadoğu’yu” da etkileyeceğine dikkat çekiliyor.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan’ın bugün Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Bölge medyasında yer alan değerlendirmelerde, ziyaret “çok önemli”, “dönüm noktası olabilir” gibi ifadelerle tanımlanıyor. BAE’nin bölgedeki konumu son yıllarda değişmiş durumda. DW Türkçe’ye iki ülke ilişkilerini değerlendiren uzmanlar, ziyaretin neden önemli olduğunu anlattı.

Türkiye ve BAE, Arap Baharı döneminde Mısır, Suriye, Libya gibi ülkelerde karşı cephelerde yer almıştı. Türkiye, 2016 yılında gerçekleşen darbe girişiminde BAE’nin payı olduğunu savunmuştu. Suç örgütü lideri Sedat Peker’in uzun süredir ikamet ettiği BAE ile Türkiye arasındaki ilişkiler birçok kriz konusu olmasına rağmen, “sakinleşmeye” başladı. Özellikle de Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Veliaht Prens el Nahyan’ın telefon görüşmesinin ardından bu yönde adımlar atılmaya başlandı.

İki ülkenin yakınlaşma niyetleri ağırlıklı olarak, “BAE’nin yeni bir bölgesel politika arayışı, Türkiye’nin ise bölgedeki yeni şartlara bağlı olarak dış politikasını şekillendirme isteği” çerçevesinde yorumlanıyor. El Nahyan ziyaretinde hangi konuların görüşüleceğine dair resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak ziyareti DW Türkçe’ye değerlendiren uzmanlara göre Türkiye-BAE yakınlaşmasının da, ziyaretin de en önemli gündemi ekonomi ve Arap Baharı sonrası bölgede oluşan yeni şartlar.

“Ekonomi iki tarafın da anahtarı”

Dubai Kamu Politikaları Araştırma Merkezi Genel Direktörü Muhammed Baharoon’a göre, “BAE’nin Türkiye’den beklentisi, çerçevesi geniş bir ortaklık ilişkisi.” Baharoon, ziyaret gündeminin önemli bir kısmına ekonomi konularının damga vuracağını belirterek, “Ekonomik işbirliği siyasi ve güvenlik konularında işbirliğini etkinleştirir” dedi.

Tel Aviv Üniversitesi’nden Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak’a göre de BAE’nin elindeki en önemli kalem ekonomi ve para. Buna karşılık Türkiye’deki kur krizi ve ekonomik durumun kötüleşmesi gibi sebeplere dikkat çeken Dr.Yanarocak, “Türkiye ister istemez BAE’nin Türk piyasasına girmesi konusunda dünden çok daha istekli” dedi.

BAE’den çok sayıda şirket Türkiye’de yatırım alanları konusunda araştırmalar yapıyor. Sağlık, enerji, medya, savunma sanayi gibi sektörlerle yakından ilgilenen BAE’li yatırımcıların Türkiye’ye ne kadar yatırım yapacakları belirsiz. Diğer taraftan BAE’nin petrole dayalı olmayan bir ekonomi tesis etmeye çalıştığı ve bu amaçla yapay zeka dahil ileri teknoloji, fosil yakıtlar dışında kaynaklardan enerji üretme, turizm ve ülkeyi ticaret merkezi yapma gibi hedeflerle büyük yatırımlar yaptığı biliniyor.

Bu açıdan Türkiye ile ekonomik işbirliğinin Türkiye kadar BAE’nin de ekonomiyi dışa açma, hedeflerine doğrudan katkısı olacağı düşünülüyor. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlar ve Arap basınında yapılan yorumlarda Türkiye-BAE yakınlaşmasının ekonomi kadar bölgedeki yeni şartlar sebebiyle de Türkiye’yi etkileyeceği belirtiliyor. Peki, Arap Baharı bölgeyi nasıl değiştirdi ve BAE’nin bölgesel bir aktör olarak öne çıkışını sağlayan sebepler neler oldu?

Çatışmanın yerine diplomasi

2011 yılında başlayan Arap Baharı, bölge ülkeleri arasında yeni cepheleşmeleri tetiklemişti. BAE Suriye, Mısır, Libya gibi ayaklanmanın çatışmaya dönüştüğü ülkelerdeki süreçlere doğrudan katıldı. Ancak BAE, ayaklanma döneminin yıkıcı sonuçlarına ek olarak ortaya çıkan yeni şartlar ve müttefik bulma gereklilikleri gibi sebeplerle El Nahyan’ın diplomasi danışmanı Enver Gargaş’ın açıkladığı, “çatışma yerine diplomasinin öncelikli olduğu ve sıfır sorun hedefli” dış politikaya geçti.

Dubai Kamu Politikaları Araştırma Merkezi Genel Direktörü Baharoon, BAE’nin dış politikasını “connectivity” yani “Asya’dan Güney Amerika’ya bölge ve bütün dünya ile bağlantı kurmanın ve işbirliğinin hedeflendiği” bir yaklaşım olarak tanımladı.

Bu esaslara göre art arda hamleler yapan BAE’nin en dikkat çekici çıkışı İsrail ile normalleşme sürecini başlatması oldu. Arap ülkelerinin birçoğu ile resmi olarak ilişkisi bulunmayan ve bu ülkelerin hava sahalarını kullanamayan İsrail kadar BAE için de yeni bir dönem başladı. Karşılıklı yatırımlar, teknoloji paylaşımı, turizm, diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi, ortak petrol nakil hattı projeleri dahil birçok alanda iş birliğinin önünü açan bu süreç BAE’nin bölgedeki pozisyonunu da güçlendirdi.

BAE arabulucu olarak öne çıktı

Yine Arap Baharı’nın en yıkıcı olduğu ülkelerden Mısır’ın 2011 öncesindeki arabulucu-müzakereci rolü, Suriye’nin siyasi süreçlerde belirleyici aktör olması gibi özellikleri zayıflarken BAE bu ülkeler için arabuluculuk yapacak kadar öne çıkmaya başladı.

Ayrıca BAE, ayaklanma öncesinde sıkça rastlanan ‘dost/düşman’ eksenindeki ilişkilerini mikro politikalarla dönüştürmeye çalışıyor. Mesela bir taraftan İran’ın bölgedeki nüfuzundan rahatsızken diğer taraftan İran’a karşı bütün cephelerde izolasyonu öngören politikalar yerine diplomatik kanalları açık tutuyor.

Hem bölgedeki şartlar hem de BAE’nin üstlendiği roller El Nahyan ziyaretini daha önemli hale getiriyor. Peki BAE’nin dış politikadaki hedefi ne?

“Yeni bir Ortadoğu’dayız”

Bölgeyi yakından izleyen uzmanlar gibi Dr. Gökhan Çınkara da Arap Baharı döneminin bölgedeki siyasi şartları çok değiştirdiğini belirterek, “Artık yeni Ortadoğu’dayız” dedi. Dr. Çınkara, “BAE ile İsrail normalleşme süreci Arap Baharı’nın bitişinin ve yeni bir Arap milliyetçiliğinin yükselişinin işareti. Bu, Arap Baharı’nda da yoğun bir şekilde görülen din merkezli toplumsal hareketlerin yerine daha çok yerel ulusal merkezli bir milliyetçiliğin ortaya çıktığının haberini veriyor” diye konuştu.

Dr.Yanarocak, ABD’nin Biden döneminde Ortadoğu’da daha az görünür olmasının yarattığı boşluklara dikkat çekerek, “Artık alışageldiğimiz Ortadoğu olmayacak. Artık Batı ile, kapital ile, daha çok ülkelerin kendi refahı üzerine ve çok uzun soluklu ekonomik stratejiler üzerine bina edileceğini bana gösteriyor” dedi.

BAE Türkiye’den neler bekliyor?

Muhammed Baharoon’a göre, bölgeden bütün dünyaya ekonomik ve diplomatik kanallar oluşturmak isteyen BAE için en önemli şey istikrar. Bu da zaten Suriye, Libya, Mısır, Akdeniz’deki enerji mücadelesi, BAE’nin terörist saydığı Müslüman Kardeşler’e destek gibi alanlarda karşı cephelerde yer alan Türkiye-BAE müzakerelerini güçleştirecek gibi görünüyor.

Dr.Yanarocak, BAE’nin ekonomik yatırımlar vasıtasıyla Türkiye üzerindeki siyasi nüfuzunu arttırabileceğine dikkat çekti.

Dr.Çınkara’ya göre ise BAE Türkiye’den, bölgesel konsesusun sağlanması için yapıcı bir siyaset izlemesini isteyecek. Mısır ile müzakerelerin devam etmesini, Suriye ile müzakerelerin BAE üzerinden yürümesini, Lübnan’da körfez siyasetine destek olmasını ve Suudi Arabistan ile ilişkilerin yoğunlaştırılmasını bekliyor. Çınkara ayrıca, “Ve yine bu ülkeleri rahatsız eden siyasi oluşumların veya STK’ların Türkiye’de çok görünmemesini de isteyebilirler” dedi.

Kaynak : DW Türkçe