fbpx

Başaran: Kadınların kirpiği yere düşmesin diye mücadeleye devam edeceğiz

Paylaş

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Başaran, şunları söyledi: 

4 Kasım Darbesi, Türkiye’nin siyasi tarihine kara bir leke olarak girmiştir

Geçtiğimiz Pazartesi, 1 Kasım Dünya Kobanî Günü idi. Kobanî, IŞİD çeteleri tarafından düşürülmek istendi; ancak bunun karşısında kadınlar büyük bir direniş ve mücadele ile Kobanî’yi özgürleştirdi ve şu anda Kobanî’de yeni bir yaşam modeli kendini var etmeye ve tüm dünyaya örnek olmaya devam ediyor. Buradan başta Kobanîli kadınlar olmak üzere bütün Kobanî halkını bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. 

Dün, 4 Kasım’dı. 4 Kasım Darbesi, 5 yıl önce 2016 yılında hepimizin hafızasında duruyor. Bir gece yarısı, aralarında o dönemki eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın bulunduğu birçok arkadaşımızın evine baskın yapıldı, akabinde bu darbe sonucunda arkadaşlarımız tutuklandı. 4 Kasım Darbesi, Türkiye’nin siyasi tarihine kara bir leke olarak girmiştir. O gün sadece demokratik siyaset rehin alınmadı, o gün kadın mücadelesine, kadın kazanımlarımıza yönelik bir saldırı olarak geliştirildi. 

Hasta tutsaklar 7 Haziran yenilgisinin intikamı için cezaevinde rehin tutuluyor

Hala 4 Kasım’dan bu yana devam eden siyasi soykırım operasyonları nedeniyle arkadaşlarımız cezaevinde rehin olarak tutuluyor ve hasta tutsaklar içinde yer alan Aysel Tuğluk hala intikamvari bir yaklaşımla, 7 Haziran seçiminin yenilgisinin intikamı için cezaevinde rehin tutulmaya devam ediyor. Biz 4 Kasım vesilesiyle başta Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gülser Yıldırım, Aysel Tuğluk ve cezaevlerinde rehin tutulan tüm arkadaşlarımıza sevgilerimizi iletiyoruz. 

Kadınlar size boyun eğmedi size dert olsun 

Dün illerde yaptığımız basın açıklamalarıyla bu darbenin karşısında direndiğimizi iletmiş olduk. Dün bir fotoğraf direnişin örneği ve mücadelenin resmiydi.  Van’da kadın arkadaşımızın, tıpkı İdris Baluken’e yapıldığı gibi kendi başını eğmeye çalışan polise verdiği cevap, aslında bütün kadınların, Kürtlerin, HDPlilerin iktidara verdiği mesajdı. Kadın arkadaşımız, “Biz kadınların başını eğemezsiniz” diye cevap verdi. Aslında biz bu cevapları Deniz Poyraz katledildikten sonra annesinin verdiği mücadeleden biliyoruz. Biz de bir kez daha tekrarlıyoruz; ne siyasi soykırım davalarınız ne siyasi darbe teşebbüsleriniz HDP’lilere, Kürtlere, kadınlara geri adım attıramaz. Kürtler size boyun eğmez, kadınlar size boyun eğmedi, boyun eğmeyecek; bu da size dert olmaya devam edecek.  

Baskı politikalarınız mücadele gerekçemiz haline geliyor

Türkiye’nin sürekli gündemlerinden biri kadına yönelik şiddet ve katliam. Kurumların, yetkililerin kamuoyunu bilgilendirecek net istatistikler vermediği ortada. Basına düşen istatistiki bilgilere göre; Ekim’de 22 kadını öldürdü, en az 53 kadına şiddet uygulandı, en az iki çocuk öldürüldü, en az 49 çocuk istismar edildi,  en az 280 kadını taciz edildi. 23 yaşındaki Gıda Mühendisi Şebnem Şirin, Denizli’de Furkan Zıbıncı tarafından katledildi. Annesi Pervin Şirin, Şebnem’in Denizli’de “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” eylemlerine katıldığını söylemiş. Pervin Şirin, “Ben kendim zamanında Özgecanlar ölmesin diye pankartlar tuttum, adliye önlerinde eylemler yaptım. Ben kızımı kurtaramadım. Her seferinde ‘bu son olsun’ diye pankart tuttum” diyor. Bizler de her seferinde bir kadın daha erkek şiddeti sonucu katledilmesin diyoruz. 

Çilem Doğan’a verilen cezanın onanması kadın düşmanlığıdır 

Yine, geçen yıl Cemal Metin Avcı tarafından katledilen Pınar Gültekin’in Muğla’da duruşması vardı geçtiğimiz hafta. Aradan bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen katil Avcı’nın “haksız tahrikten” yararlanması istemesi nedeniyle dava sonuçlanmadı ve Avcı’ya henüz ceza verilmiş değil. Ancak bu yargı, Pınar’ın annesi Şefika Gültekin hakkında jet hızıyla soruşturma açabiliyor, yine aynı erkek yargı söz konusu kadınlar ve kadın mücadelesi olunca cezayı bol vermekten imtina etmiyor. Bunun bir örneği TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a verilen cezaydı. Tam 30 yıl ceza verildi ve üstelik tutukluluğunun üzerinden bir yıl bile geçmeden! Yine bu yargı, iktidarın yargısı, cezai ehliyeti olmamasına rağmen 96 yaşındaki Aliye Yabansu’ya “cumhurbaşkanına hakaret”ten ceza verebiliyor. Yine bu erkek yargı, kendisine şiddet uygulayan Hasan Karabulut’a karşı özsavunma hakkını kullanan Çilem Doğan’a verilen 15 yıl hapis cezasını onadı!  Aslında, yargı bu kararlarla kadın düşmanlığını her seferinde göstermiş oluyor. 

Kadınların kirpiği yere düşmesin diye mücadele edeceğiz

Çilem bir mektup yazdı cezası onandıktan sonra. Diyor ki mektubunda: “15 yıl cezayı onayarak, Çilem Doğan’ı hapsetmediniz. Siz, 8 yaşındaki bir çocuğu ve dünyadaki bütün kadınları hapsettiniz. Erkek adaletten bir şey beklemedik, beklemiyoruz. Yine bizi yanıltmadı. Biz kadınlar, ‘Kirpiğimiz yere düşmesin’ diye omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz. Kızım ‘Mira Su’ siz kadınlara emanet. Kadın mücadelesi kazanacak. Bütün kadınları dayanışmanın sıcaklığı ile kucaklıyorum.” Çilem’in dediği gibi baskı politikalarınız bizi yıldırmıyor, yıldıramayacak, aksine daha çok mücadele etme gerekçemiz halini alıyor. Bir kadının bile kirpiği yere düşmesin diye içeride, dışarıda, yaşamın bütün alanlarında mücadele etmeye ve dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz. 

5’nci yargı pakedi erkeklerin talebine göre düzenlendi

Kadına yönelik şiddet ayyuka çıkmışken iktidar ne yapıyor? Yine bir yargı paketi! Her yargı paketinde reform diye yola çıkıldı, ancak insan hakları adına adım atılmadı, kadın kazanımları hedef alındı. Bu 5’inci yargı paketi de yine bizi şaşırtmadı; kadınların değil, erkeklerin talebine göre düzenlendi. Çocukların teslimine dair bir düzenleme var. Biz bu düzenlemeyle kadınların nasıl bir riskle karşı karşıya kalacağını biliyoruz. Çünkü “çocuk teslim büroları” olacak ve kadınlar bu bürolara gittiklerinde nasıl korunacaklar diye herhangi bir düzenleme yapılmamış. Çocuk teslimi yaparken kadınları kim koruyacak? Kadınları korumak için herhangi bir adım atılacak mı? Erkeklerin taleplerine göre yasa çıkarmaktan vazgeçin, kadınların daha acil talepleri var. Bir düzenleme yapacaksanız eğer kadınları nasıl koruyacağınıza dair düzenleme yapın! 

Meclis’te bu yasalar hazırlanırken kadınları korumak isteyenler de bu şiddetin bir hedefi haline geliyor. Ankara Batıkent’te iki kız çocuğuna yönelik tacizi engellemek isteyen 28 yaşındaki Haydar Can Kılıçdoğan, tacizciler tarafından katledildi. Suçun tanıkları Batıkent Meydanı’nda kadınların madde bağımlıları tarafından sürekli taciz edildiğini, Emniyet’e yapılan şikayetlerden ise sonuç alınmadığını dile getiriyor. İşte bu cezasızlık politikası daha birçok katliama ve şiddet suçuna zemin hazırlıyor. Ne taciz edene ne tacizi görmezden gelene bir yaptırım yok; sokakta insanlar iktidarın yaptığı gibi kadına ve çocuğa şiddete kafasını çevirmediği için katlediliyor.

Kürdistan’da tecavüz iktidar tarafından savaş aracı olarak kullanılıyor

Bu şiddetin başka bir boyutu da Van’da gerçekleşti. Van’da görev yapan uzman çavuş Talip K., lise öğrencisi iki çocuğa cinsel istismarda bulunmaktan tutuklandı.  Cinsel saldırıya maruz kalan iki çocuğun, ifade için gittikleri emniyette polisler tarafından olayın kapatılmasına dönük yönlendirilmeye çalışıldı. Suçu işleyen üniformalı olunca suçu örtmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Batman’da İpek Er’e tecavüz ederek ölümüne neden olan Musa Orhan’da olduğu gibi, Gülistan Doku’nun kaybettirilişinde olduğu gibi Kürdistan’da kadınlara karşı özel bir savaş politikası olduğunu biliyoruz. Kürdistan’da taciz ve tecavüz iktidar tarafından savaş aracı olarak kullanılıyor. Son örneği de Hakkari’de gündem gelen vakalar. 

Devlet ve iktidar, Kürt kadınlarının bedenlerine saldırarak, yıldırma ve sindirme politikalarını devreye koyuyor. Musa Orhan örneğinde gördük. Tecavüzcü uzman çavuş Musa Orhan, İpek Er’i intihara sürükledi, ancak sırtı sıvazlanarak serbest bırakıldı. Musa Orhan’ın serbest bırakılmasına tepki gösteren kadınlar, hedef oldu. Musa Orhan değil, tecavüze tepki gösteren kadınlar yargılanmaya başladı. Tek suçlu Musa Orhan değil, bu suça göz yumanlardır. İktidar üniformalıların yaptığı suçları görmezden gelirken adalet mücadelesi veren Emine Şenyaşar’ı kolunda serumla gözaltına alıyor. Düpedüz Kürt ve kadın düşmanlığı bu!  

Gençler iktidarın kendilerine dayatılan politikalara ses çıkardıkları için sindirilmek isteniyor 

Kürdistan’daki  özel savaş politikalarına karşı gençlik meclisimizin başlattığı “Bağımlılığı Kıralım, Yeni Yaşamı Kuralım” kampanyası. Bu kampanya Kürdistan’da, hem uyuşturucu hem de özellikle genç kadınların cinsel birlikteliğe  zorlanmasına karşı başlatıldı. Kampanya kapsamında birçok il ve ilçede yapılan etkinliklerle gençlerle ve toplumla bilinçlenme buluşmaları gerçekleştirildi. Bu kampanya kapsamında 7 Kasım’da Batman’da genç kadınlar sanat yarışmasında buluşuyor. Resim ,şiir ,öykü, fotoğraf ve folklör yarışmasının finalini gerçekleştirecekler. Gençler, iktidarın kendilerine dayatılan politikalara karşı ses çıkardıkları için, iktidarın istediği bir gençliği kabul etmedikleri için de gözaltı ve baskılarla sindirilmek isteniyor. Gençler susmadı, susmayacak! 

Nerede bir nefes bir yudum su görseler tüketme derdindeler

“Kadın yoksulluğuna hayır” buluşmalarımıza devam ediyoruz. Geçen hafta Dersim’de “Kadın ve Ekoloji”yi konuşmak için bir araya geldik. Bir süre dünyaca ünlü iklim aktivistlerinden biri demişti: “Evimiz yanıyor. Mevsimler birbirine geçiyor, buzullar eriyor. Bir taraftan sular yükselirken diğer taraftan kuraklık yaşanıyor. Dünyanın ekolojik dengesi alt üst olmuş durumda. Bir tek ağaca bile sıkı sıkı sarılmamız gerekirken erkek iktidarlar yine bildiğini okuyor. Bugün ceplerine 5 kuruş -pardon, milyon dolarlar- girsin diye 20 yıl sonrasına yaşanacak bir dünya bırakmıyorlar.” Dersim de tam bu bu politikaları sonucunda ormanları yakılan kentlerimizden biri. Ormanları söndüreceklerine, söndürmek isteyenler hedef alındı. Yine orman yangınları için suçlanacak birini; yani partimizi buldular.  Nerede bir nefes, nerede bir yudum su görseler tüketme derdindeler. Özellikle Dersim’de bambaşka bir siyasetin yürütüldüğünü biliyoruz. Çünkü Dersim, doğası ve inancıyla bütünleşmiş bir yer. İktidar, Dersim’in bir taraftan ekolojik dengesini alt üst ederken bir taraftan da Dersimlilerin alevilik inancına saldırmaktan vazgeçmiyor. Şimdi de maden tartışmalarıyla Dersim’in doğasını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Ama kadınlarla buluşmamızda doğayı en fazla anlayan, doğayı ortak yaşamın bir parçası olarak gören kadınlarla ekolojimizi nasıl koruyacağımızı tartıştık. Buradan Dersimli kadınlara selamlarımızı yolluyoruz. 

Kadın dayanışmamız erkek ittifakınızdan çok daha güçlüdür 

Yine İzmir’de KHKli kadınlarla buluştuk. 2016’da ilan edilen OHAL sonrasında binlerce kişi KHK ile ihraç edildiler. Yine, bunun en fazla etkileneni kadınlar oldu.  

KHKli kadınlar sendikal haklarını kullandıkları için, dernek üyesi olmak gibi kişilerin anayasal haklarını kullandıkları için işlerinden edildiler. OHAL Komisyonuna başvuranların dosyaların yüzde 70’i reddedildi. Bu süreçte bu insanlara adeta sosyal bir ölüm dayatıldı. Ne kamuda iş verildi, ne kredi verildi, ne de hakları geri verildi. KHK’liler bu süreçte iş kazalarında yaşamını yitirdi, intihara sürüklendi. Bazılarını dalga geçer gibi yaşamlarını yitirdikten sonra işlerine iade ettiler. Bu durum da en çok kadınları vurdu tabii. Daha çok kadın güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kaldı. Kadınları ekonomik ve politik alanlardan çekebilmek için KHK ile uzaklaştırdıkları yetmedi, ailelerinin iş imkanlarına bile el uzattılar, pasaportlarına el konuldu.  Peki sonucu ne oldu? Kadınlar yine buluştu, yine örgütlendi, yine direndi. Kadınlar erkek egemen zihniyete dedi ki “Elinizden geleni ardınıza koymayın, direnir, dayanışır, yine yaşarız!” Buluşmadaki kadınlar çok güzel anlattı: “KHKli olduğumu hiçbir yerde saklamıyorum, suçlu değilim”. Bir diğeri diyor ki, “Ben kadın mücadelesine nasıl daha fazla kendimi verebileceğimi öğrendim bu süreçte.” Yine bir başkası işine geri iade edilse bile doğrularından asla vazgeçmeyeceğini, hatta doğrularına her zamankinden daha sıkı sarılacağını söylüyor. İşte, siz kadınlara ne kadar saldırırsanız saldırın, kadınlar dönüyor dolaşıyor; hakkın, hukukun, doğruların etrafında böyle kenetleniyor. Çünkü kadın dayanışması sizin yenilmez zannettiğiniz erkek ittifakınızdan çok daha güçlüdür! 

Halk asgari ücretle ev kirasını öderse doğalgazını ödeyemiyor

Son olarak, Meclis’te bütçe görüşmeleri devam ediyor. Türkiye büyük bir ekonomik kriz içerisindeyken, neredeyse yoksulluğun girmediği ev kalmamışken, halk her gün zam haberleri ile uyanırken bundan yine en çok kadınlar etkileniyor. Toz pembe bir tablo çiziliyor. Kadınları derin bir yoksulluğa hapsetmek ve yaşamdan adeta silmek isteyen AKP-MHP iktidarı, bir yandan yandaşları tıka basa doyururken diğer yandan savaşa ayrılan bütçeyi artırmaya devam ediyor. Peki halka ne ayırıyor? Bütçe görüşmelerinde arkadaşlarımız bunu çok net bir biçimde ifade ediyor ve muhalefet ediyorlar: Hiçbir şey! Halka vaat edilen, halk için kullanılacak bütçe neredeyse sıfır. Halk asgari ücretle ev kirasını öderse elektriğini; suyunu öderse doğalgazını ödeyemiyor. Ama bakanlar “doğalgazı az açın” diyorlar. Krize hapsedilen halka, her seferinde ekonomisine sıkılan kurşunun faturası çıkarılıyor.  

Tarladan atölyeden fabrikalardan  yükselen talepleri Meclise taşıyacağız

Biz kadınlar bütçede kadın sözünü kurmak ve kadının sesini duyurmak için İstanbul’da “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe” çalıştayında buluştuk. Bakanlık kalemlerinin halk tarafından okunmasının zorluğundan, savaşa ve ranta ayrılan bütçeye; kadına yönelik şiddete karşı mücadele için ayrılması gereken bütçeden, kadınların kazancından kesilen vergilere kadar her konuyu kadınlarla beraber konuştuk, tartıştık. Taleplerimizi, beklentilerimizi derledik ve söz verdik: Tarladan, atölyeden, kampüsten, fabrikalardan, evlerden yükselen talepleri Meclise taşıyacağız. Şeffaf bir bütçe için direneceğiz. Tam da şuan da arkadaşlarımız bütçe komisyonunda bunun mücadelesini veriyor. Sözleri kesiliyor, duymazdan geliniyor, manipüle ediliyor; ama direnmekten ve mücadeleden vazgeçmiyorlar. 

Değerli arkadaşlar, 10 Kasım’da Kadın Meclisi toplantımızı gerçekleştireceğiz. 25 Kasım’a giderken toplantımızda bize dayatılan bu yaşama karşı daha güçlü nasıl bir 25 Kasım geçirebiliriz ve kadın dayanışmasını nasıl güçlendirebiliriz üzerine tartışma yürüteceğiz.  Yeni dönem hattımızı hep beraber çizeceğiz, bunun sözünü kuracağız. Biz kadınlar her dönemim beklentilerine cevap veren politikalar üretmek adına her alanda buluşmaya devam edeceğiz. 

Soru: Geçtiğimiz hafta kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı Alevi açılımı hakkında iktidarı samimi buluyor musunuz? 

Bu konuda hem Alevi arkadaşlarımız Hem Halklar ve İnançlar Komisyonu’ndan arkadaşlarımız daha geniş açıklamalar yapar. Ama biz benzer açılımları daha önceki süreçlerden gördük. Kürt açılımından biliyoruz. Kürtlerin haklarının verilmesi ve demokratikleşme için atılan adımların bugün hangi noktaya geldiğini bütün Türkiye görüyor. Yine reform paketi adı altında çıkılan yolda kazanımların hedeflendiği, ülkenin daha da totaliterleşen ve tekleşen bir rejime evrildiğine hepimiz şahitlik ediyoruz. Bu konuda iktidarın samimi olmadığını biliyor ve görüyoruz. İktidar şimdiden seçim hazırlığı yapılıyor. Diyarbakır’a gidiş gibi Alevilere gidiş de bir seçim çalışması ve göz boyama gibi görünüyor.