Dersim Kızılkilise’de (Nazımiye) bulunan Dewe Khures, pek çokları gibi benim için de özel bir yer. Khures Ocağı’nın bulunduğu köy burası, eski mezarların, verge Khures’lerin*, Duzgin Bava’nın ve kardeşlerinin öz mekanı. Bava Heyder’in (Haydar Kızılkan) deyimi ile “Ateşin ilk yandığı ocak burası.”** Dersim merkezli süreklerin, aşiretlerin ve hatta “Benim inancım yok; ama Xızır deyince tüylerim diken diken oluyor” diyen nice gencin ziyareti burası. Şahsen tanıdığım bir aile tarafından ocağın hizmeti yapılıyor, köylülerin arasında birlik ve dayanışma var. Her sene Ağustos’un ilk haftası burada cem erkanı yapılıyor. Pandemi sürecinden dolayı 2020 senesinde katılım sağlayamadık; ama 2021 Ağustos ayında oradaydık. Duzgin Bava’yı ziyaret ettiğimiz için oradan inip köye geldiğimizde cem erkanı henüz bitmişti. Biz muhabbet kısmına katıldık ancak. Lokmalar dağıtılıyordu. Bazı insanlar ikinci tabakları veya aslında daha da fazlasını almak için defalarca sıraya girince ocağa hizmet eden Ana “Bakın bunlar bizim boğazımızdan geçerse bize haram olsun, kendimiz için değil, köylüler daha gelip lokmalarını almadılar, lütfen ikinci tabakları almayın, lokmayı paylaşalım.” dedi. İnsanlar Ana’yı dinleyip geri çekildiler.
Her yeri bilmiyorum; ama Khures Ocağında iki Ana ve iki Dede ile tanışıyorum. Eşler. Bu Analar ile Dedeler arasında hal tavırda, görev dağılımında hiçbir fark yok. Her şeyi hepberaber yapıyorlar. Tabii buna neden değindiğimi de belirtmeliyim, şehirli Alevilerin durumu böyle değil. Bugün İstanbul başta olmak üzere şehirlerdeki Cemevlerinin yüzde kaçında Ana ile Dede eşit statüde bir istatistik çıkartmak gerekir; ama istatistik olmasa da bunun üzerine konuşabiliriz çünkü Türkiye sınırları içinde kaç tane Ana, “Alevi kurumlarında” Analık hizmeti yapabiliyor biliyoruz. 10 tane yok! Yeniden belirteyim “kurumları” kast ediyorum. Kurumlara karışmamış Aleviler için durum bundan farklı. Maalesef kurumlar erkek egemen zihniyetteler, Dedeciler, Ana’yı yok sayan tavırdalar, kadını mutfağa ve temizliğe hapsediyorlar, “annelik en kutsal görev” diyerek kadına sadece annelik üzerinden değer biçiyorlar ve bu konuların bütününe baktığımızda aslında hep karşısına “baş muhalif” olarak dikildikleri iktidardan farksızlar. Ha bir Alevi kurumu ha bir AKP şubesi, ikisi de kadın meselesinde aynı benzer yerde duruyorlar. Sadece Alevi kurumları “Bizde kadın erkek eşit” diyordur, güzel söz söylüyorlardır. Aslında farkları şurada, bugün Alevilik adı altında toplanan süreklerin hepsi, kadın erkek eşitliğini kabul eden, cinsiyetçi olmayan ve hatta aslında cinsiyet dayatması da olmayan, yaratıcıya dişil gözle bakan bir perspektifteler. Peki o zaman Alevi kurumlar neden böyle?
2015 senesinden itibaren çeşitli Alevi kurumlarında çalışmalar yürüttüm. Buralarda yaşadığımız tartışmalar kadın hakları ve milliyetçilik ile başı çekiyordu. Bugünden baktığımda ise kurumların erkek egemen duruşunun yanında yayılmacı ve asimile edici yanını da görüyorum. Asimileden kastım da, tek tipleştirme, süreklerin özünü tanımayıp “hepiniz böyle ibadet edeceksiniz!” diyerek Tokat Alevisi ile Maraş Alevisini aynı kılığa sokmaya çalışma çabasıdır. Cemevlerine gönderilen “Cem Erkanı Kitabı”, “Cenaze Erkanı Kitabı” gibi içerikler, Alevi kültürünü içten asimile etmek değil de nedir? Asimile dendiğinde illa bir “düşman” arıyor insan bilinci; ama öyle değil. İnancı kurumsallaştırma ve binalaştırma düşüncesi ile o inancın kültürel tüm değerlerini tek renge boyuyorlar. İyi ki Tahtacılar*** almıyorlar bunları içlerine! Çünkü…
Son iki yıldır Dersim’e daha yoğun “çıkartma yapan” dedecikleri görüyoruz. Duzgin Bava’da kutsal dağı delip oraya cemevi dikilmesi yetmezmiş gibi, Ana Fatma’ya duvar örülmemiş gibi, Heniyo Pil’de Büklü Dede’de nice yerde Raa Haq inancından alakasız tarihçeler kocaman duvarlara asılmamış gibi, Munzır’un suyu şişelenip satılmamış gibi, Analar-Tanrıçalar Buyer ile Bağıre Sıpiye’nin adı Bağır Paşa/ Baba, Buyer Baba olarak birden bıyıklı adama dönmemiş gibi bir de kurumların İstanbul’daki cemlerini gelip buralarda bağlaması başladı. Dilektir murattır, yapılsın diyebilir insanlar; ama nasıl?
Tam bu noktada yazıya başladığım Dewe Khures’e (Kureş Köyü) dönmek istiyorum. Kaç kere ziyaret ettimse Ana ile Dede’nin BİR’liğini**** gördüğüm bu kutsal ziyarette geçtiğimiz hafta bir cem bağlanmış. İstanbul’dan gelen kurum Dede/ başkanları tarafından. Cem bağlamak için oturdukları yerde, onlar gelmeden önce, Ana-Dede beraber oturup bize Bava Duzgin’i, Ana Buyer’i anlatırlardı. BİR’lik bozulmuş! İki tane Dede de yetmezmiş gibi post olarak adlandırılan yere erkekler doluşmuş. Bir tane kadın yok. Bu dedelere mikrofon uzatılsa “Bizde kadın erkek eşittir” diyecekler. Asimilasyonun en büyüğü budur: İçeriden, senin dilinden, senin özünden gelerek senin toprağını beğenmez, başka su verir ona. Siz bir kurumun başkanı, dedesi, kralısınız diye, o ocağın yapısını bozmaya hakkınız var mı? İstanbul ile Dersim, Çanakkale ile Malatya, Ardahan ile Amasya Alevisinin sürekleri aynı mı?
Alevilerin ibadethane talebi ciddi bir talep ve en temel haklardan biri. Yalnız bu “ibadethane” hakkı, Alevilere ne gibi zararlar verecek bunu özellikle düşünmek lazım. Köyündeki ziyaretten tepesinde kubbe olan binalara nasıl geçilecek düşünelim. Cemevine gitmeyen milyonlarca Alevi’ye bu “gitmeyişin” nedenini de sormak lazım…
*Verge Khures: Khures’in kurtları. Khuresanlı biri öldüğü zaman onun mezarı başında ölüyü bekleyen, ona sahip çıkan kurtlara denirdi. Bu gelenek, ailenin anlatımına göre Lolan aşiretinden biri ile yapılan evlilik sonrasında ortadan kalkmış.
**Mart 2020’de yaptığımız görüşmeden
***Bir sürek
****Gülfer Akkaya Yol Kadındır adlı araştırma kitabında Aleviliğin BİR kavramı üzerinde durur ve “BİR” şeklinde yazar.
Fotoğraf: 8 Mart 2019, Pirha