Türkiye’de dünden bugüne siyasetin gündeminde yer alan en önemli konulardan biri siyaset-mafya ilişkisi olmuştur. Bu gün faşist mafya bozuntusu Sedat Peker’in ardı ardına yayımladığı videolarla yeniden alevlenen siyaset-mafya ilişkilerinin nasıl yürüdüğüne değinmekte yarar var.
06 AC 600 numaralı plaka bir dönem Türkiye’sinin gündeminden düşmedi. 3 Kasım 96 yılında Susurluk’ta meydana gelen Mercedes kazasıyla ortaya polis-mafya-siyaset üçgenindeki kirli ilişkiler saçıldı. Yıllarca devlet-mafya ilişkisine, faşist MHP ve benzeri çetelerin mafyanın temel dayanak gücü olduğunu bu topraklarda mücadele eden sosyalistler söylediler. Buna karşı mücadele yürüttüler ve bunun sonucunda onlarca devrimci bu nedenle katledildiler.
Kürt ulusal hareketi, devrimci ve sosyalist harekete yönelik devlet katliamlarında bu devlet-mafya-siyaset ilişkisinin olduğu bilinmesine rağmen, Peker’in açıklamalarıyla yeniden gündeme oturdu.
Dünden bugüne devrimci sosyalist ve özellikle de Kürt ulusal mücadeleye karşı devletin kullandığı Mafya denilen kontrgerilla örgütlenmesi 90’lı yıllarda 20 bin insanın katledilmesine, köylerin boşaltılarak yakılmasına, kelle-kulak avcılığı, İstanbul, Ankara başta olmak üzere devrimcilerin ev ve sokaklarda infaz edilmesine, gözaltında kaybedilmesine kadar birçok katliamlara imza atmıştır. Zaman zaman kendi aralarındaki rant çıkar kavgalarından, ortaya saçılan bilgilerin sadece bu bilinen gerçekleri teyit etmekten başka bir anlamı yoktur.
Devletin, özellikle 2014 yılında ‘çözüm’ sürecini rafa kaldırarak yeniden savaş politikalarına dönmesinde de bu devlet-mafya-siyaset ilişkisinin rolü olduğunun altını çizmekte fayda var. 90’lı yıllarda devlet içerisinde süreci yöneten ve adına derin devlet denilen Ergenekoncuların bu hegemonya mücadelesini kaybederek AKP’ye yenilmelerinin ardından 2014 yılındaki ‘Çöktürme’ planıyla ittifak kurarak savaşı yeniden devreye soktular.
Mafya devletin kontrgerillasıdır
Esasında Mafya denilen kesimlerin, devletin devrimci-yurtsever muhalefete karşı kullandığı kontrgerilla örgütlenmesinden başka bir şey değildir. Bilindik çek senet, haraç kesme mafyatik ilişkilerden öte siyasetin tam ortasında rol oynayan birer figüranlıktır bahsedilen mafya. Devlet adına ölen de öldüren de onlardır. Faşist hareketin tabanından beslenen, devletin tüm olanaklarını kullanarak, bireysel imtiyazlardan kurumsal özerkliğe kadar uzanan bu kirli ilişkiler ağında öne çıkan belli isimler bugün gündemin merkezinde oturmaktadır. Alaattin Çakıcı’nın serbest bırakılması, 90’lı yıllardaki savaş generallerin ve komutanların tahliye edilmesi (Ergenekon davası), Erdoğan ile varılan ittifak bazı faşist çetelerin veya isimlerin ötelenmesine yol açtı. Bu gün Peker’in tüm karın ağrısı da bu ilişkilerin sonucudur.
Susurluk kazası esasında mafya denilen kontrgerilla örgütlenmesinin devletin faşist örgütlenmesinden başka bir şey olmadığını ortaya çıkardı sadece. O dönemdeki kirli ilişkilerin halen nasıl devam ettiğini Peker’in anlatımların izliyoruz.
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, DYP Milletvekili Sedat Bucak ve Abdullah Çaltı’nın aynı arabada buluşmaları tüm devlet-mafya ilişkisinin mizanseni gibidir. Çatlı, Bahçelievler katliamı, Abdi İpek. Doç. Dr Bedrettin Cömert katliamlarının sorumlusudur. Uluslar arası uyuşturucu ticaretin önemli aktörlerindendir. Bu kişi aynı zamanda MİT adına ASALA’ya karşı operasyonlarda yer almış, devletle organik bağı bulunmaktadır. Mehmet Ağar, Korkut Eken, Oğuz Yorulmaz, Ayhan Çarkın, Mahmut Yıldırım, Ercan Ersoy, İbrahim Şahin, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Veli Küçük, Drej Ali (Ali Yasak), Haluk Kırcı, Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan ve daha birçok polis, asker, siyasetçi, mafya devletin Başbakanı Tansu Çiller başta gelmek üzere üst düzey yetkilileri tarafından verilen yetkili belgelerle uyuşturucu ve silah ticaretinden, infaz ve katliamlara kadar bin operasyon gerçekleştirmiştir. Uluslar arası Uyuşturucu baronları, Yaşar Öz, Hüseyin Baybaşin ve birçoğu Mehmet Ağar gibi katiller tarafından korunmuş ve kullanılmıştır.
Bunlardan bazılarını belirtmekte ve hatırlamakta yarar vardır. Çatlı’nın kazada üzerinde çıkan Mehmet Özbay kimliği ve yetkili belge Ağar tarafından verilmiştir. Yine kazada bahsedilen çantada M. Özbay adına Sakıp Sabancı tarafından imzalanmış kitap ve Korkut Eken, Çatlı, Bucak ve kirli savaş yürütücülerinden bazı orgenerallerin resimleri çıkması bu ilişkilerin sadece küçük bir kısmıdır. Tansu çiller tarafından infaz edilecek Kürt işadamları listesinin açıklanmasının ardından Çatlı ve ekipleri tarafından birçok insan ya faili meçhul(belli) cinayet yada infaz edilerek katledilmişlerdir. Uluslar arası Uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz ‘ün evine yapılan baskında Mehmet Ağar tarafından düzenlenen yeşil pasaport, belge ve silahlar bulunmasına rağmen serbest bırakılır.
O dönem bu kirli ilişkiler ağının bir parçası olanlardan biri olarak Sedat Peker’in bu açıklamaları –ki yaptığı açıklamalar sadece aralarındaki çıkar çatışmasında sadece Ağar, Soylu gibi isimler hedef alınıyor- dünün kirli ilişkilerin bugün nasıl göründüğünü anlatmaktadır sadece.
Bugün devlet-mafya ilişkileri başka bir biçim alarak yürümekte, zaman zaman aralarındaki çelişkilerin bu ilişkilerin bir kısmının ortaya saçılmasına yol açmaktadır. Oysaki görünmeyenin daha büyük olduğu, uyuşturucudan silah kaçakçılığına, kirli savaşın finanse edilmesine kadar birçok suçun AKP ve yandaşlarınca sürdürülmesini gizlemektedir Peker.
Dünün kirli savaşın baş unsurları olarak Ağar, Çiller, Eken’ken bugün bunlara Soylu, Yıldırım, Erdoğan vb eklenmiştir. Ve elbette bunlarla birlikte palazlanan yeni yeni mafya unsurları olmuştur. Ancak işçi ve emekçilerin daha fazla yoksullaşması, devletin tüm olanaklarının, en kısık sese dahi tahammül etmeyerek bastırmasında kullanılması devam etmektedir.
17-25 Aralık 2013
Sedat Peker’in sadece Ağar, Soylu ve Erkan Yıldırımın üzerinden yürüttüğü hesaplaşmanın dışında AKP ve Erdoğan sürecinin ortaya saçılan kirli ilişkiler ağının en büyük olayı elbette 17 Aralık 2013’de ki yolsuzluk operasyonlarıydı. Fethullah Gülen ile araları bozulan Erdoğan’a ve çevresine yönelik rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda ortaya saçılan kirli ağ ilişkileri ‘devlet düzeninden’ bir milim durumun değişmediğini de ortaya çıkarmıştı.
Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de aralarında bulunduğu 89 kişi gözaltına alındı. Ayakkabı kutularında ortaya çıkan milyon dolarlar, Gemicikler vb ülkenin gündemine girdi.
Operasyonun talimatını eski Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün koordinasyonunda savcı Celal Kara verdi. AKP’nin bu süreci atlatmasıyla, yeniden dümeni ele alarak Öz dahil bu süreci yürütenleri aranır duruma düşürdü. Göstermelik darbe girişimleri, manipülasyon, spekülasyon, mallara el koyma, operasyonlarla tutuklamalarla süreci lehine çevirmeyi başaran Erdoğan, faşist iktidarını sürmeye devam etti. Elbette geriye sadece gemiciklerin nereden geldiği sorularına muhatap olan Binali Yıldırım ve diğerlerinin rahat bir nefes alması kaldı. Bugün Peker’in bu açıklamalarıyla Gemilerin nasıl alındığı, onca servetin nereden geldiği, Bilal Erdoğan dahil birçoğunun servetinin kaynağını ortaya çıkarmaktadır.
Bu ilişkiler ağının, dünün devlet yapısının yürütücüleri ile bugünün ittifakı ve tüm olanakların paylaşımı üzerinden yürüdüğüne tanık olmaktayız. Elbette devrimci-demokratik siyasetin her daim dile getirdiği bu kirli ilişkiler ağının ‘deşifre’ edilmesi ya da kendi aralarındaki çatışmaların sonucunda ortaya saçılması mücadele açısından, işçi ve emekçilere empoze edilen yalanın perdesinin açılması bakımından önemlidir. Bu çelişkileri mücadelenin geliştirilmesinin hizmetine sunmak, ajitasyon, propaganda ve örgütlenmenin konusu yapmak devrimsi-demokratik siyasetin temel görevi olarak durmaktadır.
23 Mayıs 2021