fbpx

SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce: Emek ve Özgürlük ittifakı “Üçüncü Yol”un işaret fişeğidir

Paylaş

SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, “HDP sadece bir seçim, parlamento aparatı olarak değerlendirilemez. En son Semra Güzel’e yapılan muamele dahi bunu anlamaya, anlatmaya yeter. Semra vekilin başına basan el Kürt halkına, emekçilere, kadınlara, sosyalistlere, LGBTİ+lara, gençlere, Alevilere kalkan eldir. İttifakın önüne koyduğu mücadele, seçimler de dahil bütün alanlarda ezilenlere ve emekçilere kalkan bu eli kırmaktır” dedi.

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce ile geçtiğimiz günlerde kuruluşunu kamuoyuna duyuran Emek ve Özgürlük İttifakı”nı, Üçüncü Yol veya Üçüncü Kutup bağlamında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ne ifade ettiğini, 7’li ittifak çalışmasından Halkevleri’nin ayrılışını nasıl değerlendirdiğini ve Sosyalist Güç Birliği’nin konumlanışının ne ifade ettiğini konuştuk.

Henüz deklarasyonu açıklanmamış olsa da “Emek ve Özgürlük İttifakı” kuruluşunu kamuoyuna duyurdu. Kapsamı ve yönelimleri itibarıyla bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye büyük bir türbülanstan geçiyor. Hem tarihsel hem aktüel, hem yerel hem küresel etkenler var bu türbülansı büyüten ve besleyen. Cumhuriyet’in yüz yıllık sorunlarıyla 20 yıllık AKP iktidarının yarattığı sorunlar üst üste binmiş durumda. Hakeza, parçası olduğumuz Ortadoğu coğrafyasının kördüğüme dönüşmüş sorunlarıyla iki emperyalist bloğun çıkar ve hegemonya mücadelesi de birbirini çaprazlama keser halde. Neresinden baksak “mükemmel bir fırtınaya” doğru gidiyoruz ve “gök kubbenin altında kaos var”. Kapitalizmin yeni bir “normal”i ve görece istikrarlı bir evresi ufukta gözükmüyor ve muhtemelen bundan böyle hiç gözükmeyecek. Olağanüstülüklerin ve “istisnai haller”in birbirini izleyeceği ve birbirini aratacağı bir dönemin içindeyiz artık.

2000’lerin başından itibaren birbirini izleyen isyan ve direniş dalgaları karşısında, küresel kapitalizmin karşı-devrimci kutbu giderek artan ölçüde sağcılaşma, otoriterleşme, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, homofobi ve nihayet neo-liberalizmle faşizmi buluşturma eğilimi sergiliyor. Bunun ülkemizdeki tezahürü faşizmin kurumsallaşma sürecinin AKP-MHP-Ergenekon bloğu marifetiyle ivme kazanmasıdır. Arkada bıraktığımız dönemde, bu ivmeye Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) belirleyici hamleleriyle zaman zaman takoz koyduk. Ama artık bizim “2023 dönemeci” dediğimiz kritik ve tayin edici konjonktüre girmiş bulunuyoruz. Bütün devrimci-demokratik güçler acilen bu konjonktürü el birliği ile karşılamaya hazırlanmalıdır.

Açık ki bu kritik konjonktürün karşılanması ve göğüslenmesi ezilenler ve emekçiler lehine siyaset yapan bütün güçlerin, istibdatı yahut faşizmi püskürtmeye odaklanarak işbirliği yapmasını, asgari müştereklerde buluşmasını, bu müşterekler etrafında aşağıdan ve yukarıdan, yatay ve dikey mücadele koalisyonları örmesini olmazsa olmaz bir koşul olarak karşımıza dikmektedir.

Bu çerçevede, “Emek ve Özgürlük İttifakı”, öncelikli olarak mevcut rejimin tasfiyesini, yanı sıra ve takiben ‘tek adam diktatörlüğü’ yerine eski statükonun ihyasını ve restorasyonunu amaçlayan düzen içi muhalefetin ülkeyi sokacağı kısır döngüyü engellemek için harekete geçen toplumun en örgütlü, en bilinçli kesimlerinin ‘başka bir ülke mümkün” deyişidir.

Bu ittifak, ülkenin işçilerine, kadınlarına, gençlerine, Kürtlerine, Alevilerine, LGBTİ+larına, ezcümle bu sistemin mağdur ettiği bütün kesimlere, sermayenin iktidarıyla, muhalefetiyle tüm kanatlarının gösterdiği istikamet dışında bir çıkış yolunun olduğunu gösteren bir işarettir.

Şüphesiz böyle bir alternatif sadece siyasi partiler ve hareketlerle kurulamaz. Bu değerli yan yana geliş ancak toplumsal ve sınıfsal dinamiklerle buluşarak, ilkin siyasal ve yukarıdan bir ittifaka toplumsal, sınıfsal ve yerel bir derinlik kazandırarak, her yerelde yeni bileşimlere ve biçimlere bürünerek bir sonuca ulaşabilir. Ülkenin yakın geleceğinin belirleneceği bu kritik süreçte “Emek” ve “Özgürlük” bayrağının altında birlikte mücadele etme kararlılığı gösteren bu altı parti, ezilenlerin en temel taleplerini, onlarla birlikte, barış ve demokrasiyle taçlandırmak arzusundadır.

Bu ittifak, politik kapışmanın ana düzlemlerinden biri olan seçimleri atlamayan ancak kendisini sandıkla da sınırlamayan bir mücadele ittifakıdır. Kaldı ki “sandık” dediğimiz mesele de, herhangi bir seçimden söz etmediğimize göre, öncesiyle ve sonrasıyla “oy kullanma”ya indirgenemeyecek bir mücadele alanına dönüşmüş durumdadır. Dolayısıyla ittifakın içinden ya da dışından, onu parlamentarist bir çerçevede konumlandırmak veya işine geldiği üzere öyle yaftalamak isteyen herkesin büyük bir yanılgı içinde olacağını peşinen vurgulamak isterim.

HDP’nin öteden beri savunageldiği ve “Ezilenlerin Tarihsel Bloğu”nun inşasını hedefleyen bir “Üçüncü Yol” veya “Üçüncü Kutup” siyaseti var. “Emek ve Özgürlük İttifakı”nın Üçüncü Kutup stratejisi çerçevesinde yeri, anlamı, önemi ve tekabüliyeti sizce nedir?

Emek ve Özgürlük ittifakı “Üçüncü Yol”un ta kendisi değil, olsa olsa işaret fişeğidir ancak. Türkiye’de Üçüncü Yol veya Kutup fikriyatının ve pratiğinin yaklaşık 15-20 yıllık bir arka planı var. Biz SYKP olarak Üçüncü Kutbu, ezilenlerin tarihsel ittifakı ve bloğu, demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin kurucu bileşen ve kuvvetlerinin çoklu ya da çoğul bir özneler perspektifi çerçevesinde açığa çıkarılması, yan yana getirilmesi ve birlikte eyleyişe geçirilmesi şeklinde tanımlıyoruz. Neresinden bakılırsa bakılsın bu stratejik, inişli çıkışlı biçimde süreçsel ve devrimsel bir yönelim aynı zamanda. Dolayısıyla onu her hangi bir uğraktaki somut ve eksikli tezahürüne indirgeyemeyiz. Ama her uğraktaki somut cisimleşmesinin de, daha ileriye sıçramak için bir basamak olarak hakkını vermek durumundayız.

Öte yandan, buna “üçüncü” dememizin sebebi, Osmanlı’nın son döneminden başlayarak modern Türkiye tarihini boydan boya kateden düzen içi kutuplaşmanın dışında ve ötesinde radikal bir konumlanışa işaret etmek aynı zamanda. Bu çerçevede, neo-liberal, emek düşmanı sermayedarlara ve iktidarlarına karşı direnen işçilerle, milliyetçi, muhafazakar, cinsiyetçi iktidara sokakları dar eden kadınların mücadelesiyle, yüzlerce yıllık asimilasyoncu zihniyetin en ağır dönemlerinden birinde varlığına ve birliğine sahip çıkan Alevilerle, Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın dört bir yanından direnç çiçekleri gibi açan ekoloji hareketleriyle, gençliğin kayyumlara teslim olmayan devrimci nefesiyle, LGBTİ+ların faşizmin grisine karşı savundukları rengarenk varlıklarıyla henüz buluşamamış ittifakımız “Üçüncü Yol”a doğru döşediğimiz anlamlı ve önemli bir niyet taşıdır.

Emek ve Özgürlük İttifakı hem tekçi rejimin, hem kapitalizmin hem de patriyarka ve heteroseksizmin mağdurlarını yan yana getirmeyi ve eşit, özgür, demokratik bir yaşam için mücadele programında buluşturmayı başarabildiği oranda, açtığı bu patikayı Üçüncü Yol’a dönüştürebilecektir. İttifakımızın mevcut bileşimiyle Üçüncü Yolu / Kutbu aynılaştırmak toplumsal dinamiklerin var olanı yıkıcılıkta ve yeniyi kuruculuktaki öznel rolünü ıskalamak anlamına gelir.

SYKP olarak kurulacak bir ittifakın hem siyasal hem de toplumsal bir ittifak olarak inşa edilmesi gerektiği görüşüne sahipsiniz. Böyle bir inşa perspektifi çerçevesinde 6 siyasi partinin yan yana gelişiyle atılmış bu başlangıç adımını hangi yeni adımlar takip etmeli? İttifakın hem toplumsal bir derinlik kazanmasının hem de yerelleşmesinin yolu nedir?

Bütün sınırlılığına rağmen Emek ve Özgürlük İttifakı mevcut öbekleşmeler arasında emekçilerin ve ezilenlerin biricik kazanma hattını işaret etmekte. Sermayenin ve oligarşinin bütün eğilimlerinden bağımsız, Kürt halkının eşitlik, özgürlük mücadelesiyle diğer toplumsal dinamikleri bir araya getirmeyi hedefleyen ittifakımız, nasıl kazanabileceğimize ilişkin fikrin tohumunu da atmış oluyor.

Şimdi yapmamız gereken bu tohumu sabırla, dirençle, çabayla, inatla istikrarlı bir şekilde büyütmek, ve toplumsal mücadele dinamiklerinin içerisinde kök salmasını, boy vermesini, çiçeğe durmasını sağlamak. Bunun için ittifakımızın (ve onu oluşturan güçlerin) kendisini toplumsal mücadelelerin üstüne değil, içine, yanına koyan bir perspektifle hareket etmesi gerekir. Siyasal alanda sağladığımız bu perspektif ve mücadele birliğinin, toplumsal dinamikler içerisinde (karşılıklı olarak) etkileşime girmesini sağlamalıyız.

İkinci olarak, böylesine bir hareket (her ne kadar merkezi düzeyde başlamış olsa da) sadece yukarıdan/merkezden hamlelerle geliştirilemez. Bugüne kadarki mücadelelerden sentezlediğimiz sonuçlarla kurduğumuz bu ittifak perspektifi şimdi bir kez daha kaynağını aldığı alanda, kitlelerin içerisinde, yerellerde kendisini test etmeli ve yeniden yeniden sentezlenmelidir. İttifakımız programını netleştirdikçe yol haritasını da ayrıntılandırılacak, yaygınlaştıracaktır.

HDP’nin çağrısıyla başlayan ittifak çalışmalarının başından itibaren sürecin içinde olan “Halkevleri” son anda ayrıldığını duyurdu. Bu eksilmeyi ve Halkevleri’nin ayrılma gerekçelerini ve tutumunu nasıl yorumlarsınız?

Halkevleri ülkemizdeki eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesinin önemli bir bileşenidir. Ezilenler ve emekçiler lehine atılacak her adımda Halkevleri’nden dostlarımızın da emeklerinin, katkılarının olacağından hiçbir şüphemiz yok. Böylesine önemli bir bileşenin “Emek ve Özgürlük İttifakı” kurmaylığından ayrılmasını elbette üzüntüyle karşılıyoruz. Ama biliyoruz ki dostlarımız ittifakın içerisinde olmasalar da mücadele alanlarında bizlerle omuz omuza olmaya devam edecekler.

Kaldı ki, Halkevleri ittifaktan ayrılsa da birleşik mücadele ve omuzdaşlık yönünde net bir irade beyanında bulunmaktadır. Bu irade beyanını çok kıymetli bulduğumuzu da vurgulamak isterim.

Halkevleri yaptıkları açıklamada “… ortak mücadele zeminlerini çoğaltma, güçlendirme ve bu ortaklığı Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsayacak şekilde genişletme hedefiyle yola çıkan birlikteliğin fiilen bir “seçim ittifakı”na daralması nedeniyle” ittifaktan ayrıldıklarını ifade ediyor. Şüphesiz ittifakın içerisinde ya da dışarısında bu birlikte mücadele istemini bir “seçim ittifakı”na indirgeyenler vardır, olacaktır. Ancak ittifakın dinamosu olan ve bizim de bileşeni olduğumuz HDP’yi, birlikteliği “seçim ittifakına daraltma” niyetinde görmek pek isabetli bir tespit değil kanımca. Aksine, SYKP olarak biz ve bileşeni olduğumuz HDP, bu ittifakı toplumsal mücadele dinamikleriyle buluşturarak Üçüncü Yolu açmayı hedef haline getirmiş durumdayız.

Kaldı ki Kürt Özgürlük Hareketi’yle birlikte siyaset yapmak başlı başına seçim ve parlamento denkleminin dışına taşmak demektir. HDP sadece bir seçim, parlamento aparatı olarak değerlendirilemez. En son Semra Güzel’e yapılan muamele dahi bunu anlamaya, anlatmaya yeter. Semra vekilin başına basan el Kürt halkına, emekçilere, kadınlara, sosyalistlere, LGBTİ+lara, gençlere, Alevilere kalkan eldir. İttifakın önüne koyduğu mücadele, seçimler de dahil bütün alanlarda ezilenlere ve emekçilere kalkan bu eli kırmaktır.

Aynı günlerde dört siyasi yapının yan yana geldiği “Sosyalist Güç Birliği” ittifakı da kuruluşunu ilan etti. Bu ittifakın konumlanışına dair yorumunuz nedir?

Hiç diplomasi yapmadan söylemem gerekirse bu konumlanışın temel kerterizi Kürt Özgürlük Hareketi’yle yan yana gelmemektir. Bütün o “kimsenin gölgesinde olmamak”, “kimsenin kuyruğuna takılmamak” tevatürünün “dil ağrıyan dişe gidermiş” diye anlaşılması gerekir. Meğerse HDP’nin ne kadar kuşatıcı bir gölgesi ve ne kadar uzun bir kuyruğu varmış. Esasında yeni bir durum da değil bu. Türkiye sosyalist hareketi içindeki yarılmanın yeniden ve bir başka konakta yeniden nüksedişi. Sosyalist Güç Birliği İttifakı”nı kuran arkadaşlara hatırlatmak isterim: Siz “bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşiniz” sloganından haberdar mısınız? Bu sloganın birincil test ve sınama sahasının her sosyalistin kendi ülkesi olduğunu, bunu görmezden gelen ıraksak enternasyonalizmin ve “anti-emperyalizmin” aslında bir kaçış tavrı olduğunun farkında mısınız? Siz bugünün Türkiye’sindeki gerçek toplumsal ve siyasal güçlerin dizilişine “HDP takıntısı ve saplantısı” ile nasıl bu kadar kayıtsız kalabiliyorsunuz? Gene de bu arkadaşlara teklifimiz şudur. Elbette kendi ittifakınızı kurabilirsiniz ve bu hakkınız. Ama lütfen asgari müştereklerde birleşik mücadele zorunluluğunu ve ihtiyacını göz ardı etmeyin.

Emek ve Özgürlük İttifakı son ana kadar bu partilerle irtibatını koparmadı. Farklılıklarımıza rağmen (kaldı ki ittifakın içindeki partilerin, hatta HDP bileşenlerinin, birbirlerinden farklı düşündükleri pek çok konu var) bu kritik süreçte ortaklıklar paydamızla hareket etmemiz gerektiğini belirttik. Ancak arkadaşlarımız kendilerini bizden ve Kürt Özgürlük Hareketi’nden ayrı tutmakta ısrarcı oldular. Umarız bu tutumlarını gözden geçirir ve değiştirirler.