fbpx

Karl Liebknecht: Rosa’nın yoldaşı, devrimin direnişçisi

Paylaş

Tarihte örneği azdır, kadın yoldaşının erkeğin önüne geçmesi. Rosa Luxemburg bizim coğrafyamızda bilinen, kitapları okunan bir sosyalist devrimcidir. Ancak Luxemburg’un yoldaşı, Sosyal demokratlardan kopuştan Spartakistlere, oradan da Almanya Komünist Partisi’ne uzanan ve onunla aynı gün, 15 Ocak 1919’da faşist “Gönüllüler Alayı” tarafından katledilen yoldaşı Karl Liebknecht bizim taraflarda çok bilinmemektedir. Bu yazı Karl Liebknecht gibi önemli bir devrimci hakkında tam da katledilişinin yıldönümünde Türkçe bir biyografik yazının var olabilmesi amacıyla kaleme alınmıştır.

Karl Liebknecht ayrıcalıklı bir ailenin çocuğu olarak 1871’de Almanya’nın Leipzig şehrinde doğdu. Babası, Marks ve Engels’in yakın dostu ünlü Sosyal Demokrat Wilhelm Liebknecht idi. Protestan Thomas Kilisesi’nde vaftiz edilen Karl Liebknecht’i o an orada bulunmasalar da Karl Marx ve Friedrich Engels yazılı olarak Liebknecht’in “Vaftiz babaları” olduklarını açıkladılar.

Karl Liebknecht tıp okumak istese de babası partiye (SPD’ye) avukatlar yetiştirmenin gerekli olduğunu söylüyordu. Böylece Karl Liebknecht hukuk okudu, kardeşiyle beraber bir hukuk bürosu açtı ve 1900’de SPD’ye üye oldu.

SPD ve Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı

Liebknecht SPD üyeliği başlar başlamaz partinin resmi yayını “Vorwärts” binasında hukuk danışmanlığı vermeye başladı. Sosyal demokratlar o dönem türlü baskılara ve soruşturmalara maruz kaldıklarından hukuk danışmanlığı ve hukuki destek parti için elzem idi. 1912’de Alman Parlamentosu’na giren Liebknecht, Antimilitarist tutumuyla diğer tüm milletvekillerinden farkını ortaya koyuyordu. Zaten hali hazırda 1907’de “Militarizm ve Antimilitarizm” adlı kitabını yayımlamış ve bu konudaki düşüncelerini “Vorwärts” gazetesine yazdığı yazılarıyla belirtiyordu.

Almanya Parlamentosu’nun en etkin gücü olan SPD 1914’ün temmuz ayında Almanya’nın dört bir yanında savaş karşıtı mitingler düzenlemesine rağmen 4 Ağustos 1914’te mecliste oy birliğiyle savaşa onay verdi. Onay verenlerin arasında Karl Liebknecht de vardı. SPD’de kutsal bir parti disiplini olarak içeride verilen bir kararı partili vekillerin mecliste reddetmeleri gibi bir durum söz konusu değildi. Bu nedenle Liebknecht, parti içinde başkalarıyla beraber savaşa karşı çıkmasına rağmen mecliste tezkereyi onayladı. 2 Aralık 1914’te tezkere tekrar mecliste görüşüldüğünde Karl Liebknecht parlamentodaki tek “Hayır” oyu kullanan vekil oldu. Aralık 1915’e kadar ise parti içinde tezkerelere “Hayır” oyu verenlerin sayısı 44’e yükseldi. Bu durum 1917’de partinin bölünmesine ve USPD’nin (Bağımsız SPD) kurulmasına kadar gitti. Liebknecht, en başından beri savaş sanayisi sayesinde zenginleşen Krupp şirketine karşı mücadele ediyordu.

Spartakistler

Savaş karşıtlığı ve SPD’nin savaş konusundaki tutumu sonucunda Rosa Luxemburg, Franz Mehring, Karl Liebknecht ve Clara Zetkin’in de yer aldığı muhalefet 2 Ocak 1915’te “Enternasyonal Grup”u kurdular. Grup 1916’da propaganda aracı olarak dağıtılacak ve yasadışı olarak basılacak mektuplarda imza olarak “Spartaküs” ismini kullanmayı kararlaştırdı. İlk dönemlerinde “Siyasi mektuplar” olarak basılan bu illegal broşürler daha sonradan direk olarak “Spartaküs mektupları” olarak basılmaya başlandı. Rosa Luxemburg’un teorilerine yer verilen bu mektuplarda aynı zamanda Karl Liebknecht’in Almanya Parlamentosu’nda yaptığı konuşmalar da deşifre edilerek kitlelere ulaştırıldı. Bu nedenle grup bundan sonra “Spartakistler” olarak anılmaya başladı.

Kasım Devrimi ve Liebknecht’in “Özgür Sosyalist Cumhuriyet” ilanı

Savaşın kötü gidişatının sonucunda, Almanya’nın savaşı kaybettiği kesinlik kazanmasına rağmen İngiliz Royal Navy’e karşı deniz kuvvetlerini gönderilmesi 3 Kasım 1918’de Kiel’de gemicilerin ayaklanmasına, Kasım Devrimi’nin kıvılcımını çakmasına neden olmuştu. Kasım Devrimi ile beraber Alman monarşisi bertaraf edilmişti ve yerine bir cumhuriyet kurulması olanağı yaratılmıştı.

9 Kasım 1918’de Berlin iki ayrı önemli “Cumhuriyet İlanı”na tanık olacaktı. Birisi “Çoğunluk Sosyal Demokratları” (MSPD) üyesi Philipp Scheidemann’ın Parlamento binası balkonundan yaptığı burjuva-demokratik cumhuriyetin (daha sonra Weimar Cumhuriyeti) ilanı, bir diğeri ise Berlin Sarayı’nın balkonundan Karl Liebknecht’in yaptığı “Özgür Sosyalist Cumhuriyet” ilanı.

Liebknecht balkondan şöyle seslenmişti:

“Devrim günü gelmiştir. Barışı zorladık. Barış tam şu anda gerçekleşmiştir. Eski artık yok. Yüzyıllardır bu kalede yaşayan Hohenzollernlerin (Alman Kayzer ailesi) egemenliği sona ermiştir. Bu saatte Almanya’nın özgür sosyalist cumhuriyetini ilan ediyoruz. (…) İşçilerin ve askerlerin yeni sosyalist özgürlüğüne bu kapıdan girilecektir. İmparatorluğun yok olduğu bu yerde özgür Almanya Cumhuriyeti’nin kızıl bayrağını çekeceğiz.”

Aynı gün pek çok yerde pek çok cumhuriyet ilanı gerçekleşmiş, ancak hiçbiri gazetelerde Liebknecht’in ilanı gibi bir yer edinememişti. Buna rağmen Scheidemann’ın burjuva-demokratik cumhuriyet ilanı karşılık buldu, görüşmeler bu ilanın üzerinden yürüdü. Bu cumhuriyetin kuruluş toplantılarına Spartakistler davet edilse, hatta Luxemburg davete icabet etmek gerekir dese bile gidilmedi, Spartakistler ülkenin kurucu komisyonunda yer almadı.

Ocak ayaklanması ve Luxemburg ve Liebknecht’in katli

31 Aralık 1918-1 Ocak 1919 tarihinde Spartakistler Almanya Komünist Partisi’nin kuruluş kongresini gerçekleştirdi. Sosyal demokratların burjuva bir demokrasi kurmasına karşı Spartakistler bir sovyet cumhuriyeti için çalışıyorlardı.

Burjuva-Demokratik Alman devletinin kurucuları Philipp Scheidemann ve Friedrich Ebert’in emriyle 4 Ocak’ta Berlin’in Emniyet Müdürü, sosyalist Emil Eichorn’a görevinden el çektirildi. Bu el çektirme de Spartakistler (daha sonra KPD) tarafından sosyalistlerin kadrolardan temizlenmesi olarak yorumlandı. 5 Ocak’ta yayımlanan ve KPD’nin resmi yayın organı olan Rote Fahne’de (Kızıl Bayrak) bu olay böyle yazıldı, çizildi. Eichhorn’un el çektirilmesi kararına karşı Emniyet Müdürlüğü’ne Luxemburg ve Liebknecht’in çağrısıyla büyük bir yürüyüş gerçekleşti. Eichhorn ise Emniyet binasının balkonundan kitleye yaptığı konuşmada “Ben bu görevi devrimden aldım ve sadece devrime geri veririm, proletaryanın gücüne güveniyorum” dedi. Liebknecht de burada bir konuşma yaptı. Bütün bu olaylar Ocak ayaklanmasını körükledi ve Karl Liebknecht Weimar Cumhuriyeti’ni kurmakla görevli Temsilciler Meclisi’nin artık geçersiz olduğunu açıkladı ve silahlı bir direniş başladı. Bir sovyet cumhuriyeti kurulması için en somut adım atılmıştı artık. KPD’liler SPD’nin gazetesi Vorwärts binasını ele geçirdi, ancak 8 Ocak’ta hükümetin başlattığı temizleme operasyonuyla Spartakistler en sert şekilde bastırıldı. 11 Ocak’ta “Vorwärts” binası hükümet tarafından geri alındı. 165 kişi hayatını kaybetti.

Ocak ayaklanmasının kanlı bastırılması sonucunda faşist hareketler Karl Liebknecht’in öldürülmesi gerektiğini yazan afişleri ve bildirileri Berlin’in her tarafında dağıttılar. Liebknecht ve Luxemburg arkadaşlarının tavsiyelerini dinlemeyerek sürgüne gitmeyi tercih etmediler ve Berlin’de kaldılar.

Trotz alledem! Her şeye rağmen!

Gönüllüler alayı 15 Ocak’ta Liebknecht ve Luxemburg’un olduğu eve girerek onları genel merkezlerine götürdü. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht bu faşist ekip tarafından, sosyal demokratların ve ağır aksak duran Prusya devletinin iş birliğiyle infaz edildi. Liebknecht 15 Ocak gecesi Berlin Tiergarten’da bulunan “Neuer See”ye (Yeni göl) götürülerek başına vurulan kurşunla infaz edildi. Rosa Luxemburg maruz kaldığı işkencenin sonrasında ise yine vurularak infaz edildi ve cesedi kanala atıldı.

Luxemburg’un infazı kayıtlara “Genel Merkez çıkışında insan kitlesi tarafından dövüldü ve cesedi kitle içinde yok oldu” diye geçti. Liebknecht için ise “Kaçarken vuruldu” ibaresi uygun görüldü. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg Friedrichsfelde mezarlığına 25 Ocak’ta gömüldü. Luxemburg naaşı olmadan boş bir kefenle sembolik olarak defnedildi çünkü naaşı ancak çürümüş halde Mayıs 1919’da kanalda bulunacaktı.

Luxemburg ve Liebknecht’in infaz edildiği gün Rote Fahne’de Liebknecht’in yazısı yayınlanmıştı. “Her şeye Rağmen” başlığıyla ölümünden önceki son yazısında Liebknecht Ocak ayaklanmasının başarısız olduğunu kabul ediyor, ancak mücadeleye devam edeceklerinin altını çiziyordu: “Ancak gemimiz hedefe kadar düz rotasını sağlam ve gururlu bir şekilde çizmektedir. Ve ona ulaşıldığında hala hayatta olup olmayacağımız bilinmez, ancak hayatta olan bizim programımız olacak; kurtarılmış insanlığın dünyasına hükmedecek. Her şeye rağmen!”

Liebknecht’in “Özgür Sosyalist Cumhuriyet” ilanı uzun yıllar sonra, 1949’da Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sahiplenilebildi. 1990’da bu cumhuriyet yıkılana kadar hem Rosa Luxemburg hem de Karl Liebknecht ülkenin kurucuları olarak kabul ediliyorlardı.

Sosyalist bürokrasinin tehlikelerini pratikleriyle öğrendiğimiz bir ülke olan Almanya Demokratik Cumhuriyeti 1990’da tarihe gömüldü. Böylece Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un bir devlet tarafından onurlandırılması dönemi de sonlanmış oldu. Ancak Almanya’da yaşayan sosyalistler ve komünistler her yıl Liebknecht ve Luxemburg’un katledildiği haftanın Pazar gününe denk gelecek şekilde Berlin’de bir anma yürüyüşü düzenliyor, yürüyüşe Sol Parti, Alman Komünist Partisi ve hatta SPD’den bile üyeler ve temsilciler katılıyor.