fbpx

Elif Ana: Sahnede yine erkekler ve tutmayan maya – Ceren Ataş

Paylaş

5 Aralık günü Maraş’ta yaşamış ve yakın zaman evliya, erenlerinden olan Elif Ana’nın, yine kendi adıyla çekilen filminin galasına gittik. Elif Ana, tahminen 1903 tarihinde doğmuş ve küçük yaşlarından itibaren kerametler göstererek bölgede tanınmıştır. Elif Ana’nın annesinin ocak soyundan geldiği söylenir, yani Alevilik açısından inanç önderliği yapabilecek sınıftandır (Ana-Dede). Adı Selver’dir ve Elif Ana daha çocuk yaşta iken ölür. Yarı tarafından ocak soyundan gelen Elif, sanıyorum o gün koşullarında da bugünden bakıldığında da tam “Pir soyundan gelen” muamelesi görmez; çünkü babanın “dede” olması “toplum açısından” daha mühimdir(!) Buna rağmen bölgede ve bugün genelde tüm Alevilerde “Ana” olarak kabul görmüştür. Bu Aleviliğin hiyerarşik yapısının dışında, inançsal olarak bir kadının kendini ocak etme sürecidir, Elif Ana bir ocaktır.

Diğer yandan ocak soyundan gelmeyen eşi ve çocukları, Elif Ana üzerinden tanımlanarak “Ana” ve “Baba” kavramları ile anılırlar. Tüm bunlar Alevi inancında kadının belli bir noktada anılması için veya inanç önderi olabilmesi için var olduğu iddia edilen tüm sınırları aşabildiğinin güzel bir örneğidir. Elif Ana hayvanlarla, bitkilerle ilişkide, onlarla konuşarak, geleceği söyleyerek önce kendi köyünde sonra da daha geniş kitlelerde adını duyurmuş, kimi zaman Xızır zannedilmiş günümüz erenidir.  

Bugün Türkiye’de belli dönemlerde ziyaret edilen ve inançsal faaliyetler yürütülen Nevşehir’de Hace Bektaş, Antalya’da Abdal Musa gibi erkek erenlerin yanında Elif Ana da vardır ve diğerlerinden farklı olarak kendisinin yaşadığına şahitlik eden büyük bir topluluk mevcuttur. Dolayısıyla anlatısı diridir. Tüm bunları göz önüne aldığımızda Elif Ana için çekilecek bir filmin olması beni oldukça heyecanlandırmıştı.

Cinsiyetçilik Tesadüf Değildir

Elif Ana filminin Kazım Öz tarafından çekileceğine dair bilgiyi aldığımda, filmin Instagram hesabından paylaşılan içerikleri incelemek istedim. Burada ilk gözüme çarpan Sermiyan Midyat oldu ve bir an dona kaldım. Midyat, bir kadına şiddet uygulaması dolayısıyla hakkında dava açılmış biriydi ve mahkeme sonucu ne olursa olsun “şiddet” vardı. Bu konu kamuoyunda epey tepki çekmişti, basına yansımıştı. Elif Ana hayatı boyunca şiddete karşı çıkmış bir kadındı, hep sevgiyi ve iyiliği öğütlemişti. Kendi oğluna silah kullanmamasını, kimseyi incitmemesini vasiyet etmişti! Şimdi onun hayatını anlatan bir filmde, kadına yönelik şiddet meselesi ile gündeme gelen biri rol alacaktı öyle mi? Korkunç bir durum bu.

Ama bitmiyor… Galada sahneye yapımcılar, senaristler, yönetmenler çıktı tek tek. Hepsi erkek. Erkekler toplanmışlar ve bir kadını anlatıyorlar. Kadın anlatımının, kadın bakışının filmde olamayacağını o an anlamıştık. Hele de sahnede adı basında şiddetle anılan bir kişi varken… 

Filmin içeriğinde bazı cinsiyetçi küfürlerin olmasını (evet az da olsa var ve önemli!) ve tüm bu yazdıklarımı toparlarsak: cinsiyetçilik tesadüf değildir. Bir yerde, küçük diye küçümserseniz, her yerde çoğalır. Cinsiyetçilik, Elif Ana gibi bir kadının anlatısında, kadın hikayesinde olmaması gerektiği gibi üstüne bir de yadırganmalıydı.

Filmin ilk sahnelerinden birinde, gözlerinde görme sorunu olan Elif Ana, oğlu Mamo ile bir vekilin evinde kalıyor. Vekil sabah uyanında karısından iki tane kahve yapmasını istiyor. Kahveyi kadına yaptırıyor ve iki kahveyi kendisi ile Elif Ana’nın oğlu Mamo’ya istiyor. Sonra Elif Ana’ya dönüp “Sen bir şey ister misin Elif Ana” diyor. Kadın, Ana da olsa, muhatap erkektir diyor bu sahne. 

Alevi’ye Alevi Lisanı Gerek

Bir de bu sahneye bir not düşmek istiyorum, bu vekil Elif Ana’ya oruçlu olduğu için “Sen seferisin” diyor. Yani, İslami bir kavram kullanıyor. Müslümanlar, oruçlu oldukları zamana eğer yolculuk yaparlarsa oruçlarını bozabilirler. Elif Ana, bir Alevi kadın olarak “seferisin” cümlesini duyuyor. Bu Alevi terminolojisi için ciddi bir hatadır. Alevilikte seferilik gibi bir durum söz konusu değil, kaldı ki aksine Alevi orucunu yas üzerine tutar, en ağır koşullarda oruçlu kalır.

Filmde yer yer böyle küçük kavram kaymaları yaşanıyor. Elif Ana hem Kürtçe hem Türkçe konuşturulmuş mesela; ancak öyle zannediyorum ki Elif Ana’nın Türkçesi yoktur, varsa da filmdeki Elif Ana kadar yoktur. Ana daha çok Kürtçe konuşsa, daha iyi olabilirdi. Çünkü zaten filmde bundan kaçınılmamış, yarı Türkçe yarı Kürtçe ilerlemiş film. Ama ceme gelen dede Türkçe konuşuyor, halk Kürtçe konuşuyor ve birbirlerini kusursuz anlıyorlar gibi çelişkili sahneler var. 

Elif Ana

Elif’in Tılsımı Kadından

Yukarıda bahsettiğim gibi, Selver Ana, Elif’in öz annesi, o daha çocuk yaşta iken ölüyor ve küçük Elif’e analığı Gule tarafından büyütülüyor. Selver Ana, ölmeden evvel, “ölüm yoktur” diyor ve yeniden dünyaya başka bir donda gelineceğini anlatıyor, kendi tılsımını Elif’e bırakıyor. Bu sahneler oldukça önemli; çünkü Aleviliğin ne olduğunu ve “ne olmadığını” vurguluyor. Alevilikte ölüm yoktur, cennet-cehennem yoktur, ahiret yoktur… İnsanın ruhu, bedenden ayrıldığı zaman, yaşadığı süreçteki iyiliğine göre başka bir canlıda yeniden yaşama gelir. Bu da “kabul gören” semavi dinlerde olmayan bir durumdur. Alevilik kendisi bir inançtır ve burada özellikle “ölüm” ya da Alevice söylersek “Hakka yürüme” ile bu anlatılır. Devriye kavramı işlenir. Selver Ana’nın cenaze erkanı görülürken tabutun üstüne bir kuş konar ve kadının ruhu ona geçer. Kuş uçar gider. Bu sahne çok değerliydi. 

Selver Ana’nın cenazesi eskilerdeki gibi, ağıtlarla, “duasız”, öz ağız ve öz dileklerle geçer. Burada tek yanlış, Aleviliğin İslam olmadığını vurguladıktan sonra Selver Ana’nın tabutunun üzerinde Arapça dualar yazan yeşil örtü sarılmasıdır. Ben hiç sanmıyorum ki o zamanlarda Alevi köylerinde bu yeşil örtü olsun da tabutlara sarılsın… Evet günümüzde Cemevlerinde bu örtü var; çünkü devletle temas var; ama o günün Maraş’ında bu temas yoktu.

Tam buradan hareketle yine Aleviliğin İslam olmadığı bir sahneye geçiliyor ve Selver Ana’nın Hakka yürüyüşünden kırk gün sonrasında Dardan İndirme Cemi yapılıyor. Bu cem, biri Hakka yürüdüğü zaman, onun arkasında kalan eşi, annesi-babası, çocukları, musahibi, artık kimi varsa, ondan rızalık alma ve rızalık verme cemidir. Çünkü can artık başka bir candadır ve bir önceki yaşamındaki tüm hesaplarını kapatması, rıza ile yeni bir yaşama başlaması gerekmektedir. Bu dardan indirme Ceminde, Dede var ancak Dede’nin yanında Ana yok… Çok ezber bir savunma ile Alevi erkekler “O zamanlar kadınlar ata binip köy köy gezmiyorlardı” demesinler yine, bu filmde bile Elif Ana ata binip kendisini görmek isteyenlere gidiyor, köy köy geziyor!

Burada şunları da vurgulamak lazım, cenazede, düğünde, cemde, darda, her yerde kadın erkek birlikteliği var ve kadınların başları açık. Evet yöresel olarak başlarında adını bilmediğim bir örtü var, ancak bu bir kültürdü. 

Bir Filmde Birden Çok İşaret

Elif Ana’nın hayatını anlatırken onun yaşadığı dönemde olan pek çok konuya da değinmişler diyebiliriz. Önce Osmanlı zamanı, Ermeni Tertelesi, sonra Mustafa Kemal’in küçük bir sahnesi ile “Cumhuriyet geldi” mesajı, sonra Dersim Tertelesi (kara vagonda küçük kız çocukları) ve sonra en sonunda da Maraş Katliamı. Evet Elif Ana kendi hayatında Maraş Katliamını görüp kız kardeşinin burada öleceğini söylemiş biri ve kendisi de Maraş bölgesinden olduğu için bu nokta özellikle anlatılmalıydı. Ancak filmde bir kurgu olmadığı için zamansal olarak bu işaretler çok havada kalmıştı. Konuların hiçbiri, Maraş Katliamı dahil, ne olduğunu, kime yapıldığını, kim tarafından yapıldığını aktarmadan, sembolik sahnelerle geçip gidiyor öyle. 

Bir de gala seyircisinden bahsetmek istiyorum bu noktada, iki saniye Mustafa Kemal görüntüsünü alkışlayan seyirciler, Sinan Cemgil sahnesini de alkışladırlar. Bu da film ne mesaj verdi, insanlar ne anladı sorusunu akla getirdi. Çünkü çok ilginç insanların bu denli ideolojiden uzak olması. Örneğin; hem 29 Ekim’i hem Dersim 38’i beraber anmak müthiş bir bilinçsizlik. Bu sahnelerde seyircinin yaşattığı da aynı vaziyette hissettirdi. 

Maraş Bir Alevi Katliamıdır!

Bahsettiğim gibi, filmde pek çok meseleye küçük küçük değinilmiş; ancak Maraş katliamı daha geniş yer almış, ki öyle olmalıydı. Ancak burada katliamı anlatırken sürecin içinde, Maraş’ta Aleviler öldürülürken “Maraş Kürtlere mezar olacak” diye slogan atan saldırganlar var. Ben öyle zannediyorum ki, bu sahne filmin politik mesaj verme kaygısıydı. Gerçekte, katliam yaşanırken bu sloganın atıldığını şahitlerinden ne duydum ne gördüm. Ben kendim de Maraşlı Alevilerle ile çalışma yapmış birisi olarak söylüyorum: Maraş bir Alevi katliamıydı. Orada Türkmen Aleviler de Kürt Aleviler de öldürüldü. Ancak filmde bunun farklı bir noktaya çekilmek istenmesi hem rahatsız edici, hem de gerçeği bükücü. Yanlış. Filmin içinde komşusuna saklanan bir genç kızdan eğer Alevi değilse şahadet getirmesi isteniyor, yani şahadet getirebilirse Alevi değildir ve canı bağışlanacaktır. Demek ki Alevilere yönelik olduğunu vurguluyorsunuz? Bu çelişki de filmin içinde var! Yanıltmaya çalışmışlar; ama olmamış, olmaz, o maya tutmaz.

Bir de, Maraş Katliamı döneminde iktidarda CHP ve Ecevit var. Katliam günler sürüyor, resmi rakamlardan çok daha fazla ölüm var ve zarar yaşanıyor; ancak bir filmde buna yönelik hiçbir eleştiri yok. Bu da ciddi bir eksik olarak karşımızda duruyor.

Elif’i Durduralım!

Elif Ana, çocukluğundan genç kızlığına, hep dağlarda ovalarda geziyor. Bir gidiyor, günlerce geri gelmiyor. Babası o geri geldiğinde ona sadece endişesini aktarıyor. Onu kısıtlamaya yönelik, eve kapatmak gibi bir girişim hiç olmuyor. Ancak yine bir gün genç kız dağlarda üç gün ortadan kaybolunca Dede’ler toplanıyor ve “Elif artık genç kız oldu, dağlarda gezmemeli, evlendirelim” diyorlar. Yine aynı Dedeler, bu evlilik için gençlere rızalarını soruyorlar. Evlendirerek Elif’in özgürlüğünü elinden almaya yöneliyorlar; ancak Elif, eşi olacak Ali’ye daha en başında dağlarda gezeceğini, onun da kendisine yoldaşlık edeceğini söylüyor, aksi halde evlenmeyecekler! Rızalık üstüne kurulu bir evlilik böyle gerçekleşiyor.

Filmin Anlattıkları 

Filmin Aleviliğe dair güzel mesajları vardı. Kadınların erkeklerle beraber hayatın her alanında var olması, kadının söz hakkının olması, beraber ibadet de edilmesi rakı da içilmesi… Bu birliktelik çok güzel işlenmişti. Elif Ana’nın evli çiftlere, eşlere “yoldaş” demesi de bence çok hoştu. Karı-koca değil, yoldaş… Aslında film hem bu yönüyle güzel mesajlar içeriyordu hem de Aleviliğin “ne olmadığını” da anlatıyordu. Alevilik, kendisi bir inançtır ve görebilene Elif Ana’nın hayatı bunun iyi bir örneğidir. 

Yukarıda eleştirdiğim noktalar ise, Alevilik ve kadın meselelerini işleyecek tüm arkadaşların ciddiye alması gereken meselelerdir. Özellikle, partnerine şiddet uyguladığı iddiası ile basına yansımış birinin Elif Ana’nın hayatını anlatan bir filmde yeri yoktu. Meseleye buradan başlamak gerekiyor.