fbpx

Aysel’i verip Şebnem’i almak

Paylaş

Faşist Erdoğan iktidarı boğazımıza yumruk düğümlenmeden tek bir günümüz geçmesin diye uğraşıyor sanki… Her sabah bir operasyon, her gün bir katliam, gözaltılar, tutuklamalar, saldırılar, kimyasallar, bombalar…

Aynı gün hüznü ve sevinci yaşadık. Bir yandan tutuklanan TTB Merkez Konsey Üyesi Başkanı Şebnem Korur Fincancı için üzüldük, diğer yandan aylardır ağır hasta olarak yaşadığı zindandan kurtulan Aysel Tuğluk için sevindik. Geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı ve Türkiye’nin tek kadın haber ajansı olan JINNEWS muhabirleri ise hala tutsak durumda.

Her üç gelişme de doğrudan Türkiye devletinin Kürt politikasının sonucu. Sömürgeci Türk devletinin Kürt halkını inkar ve imha ederek bitirebileceği saplantısını ülkeyi yaşanmaz bir hale sokmaya devam ediyor. Sorunu demokratik bir yolla çözmeyi gündemine almadığı için her gün yeni bir insanlık suçu, savaş suçu işliyor. Elbette buna izin veren NATO, görmezden gelen uluslararası kurumlar, işbirliği yapan KDP ve Barzani ailesi var. Uluslararası anlaşmalarda kullanılması yasaklanmış kimyasal ve zehirli gazlarla Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırı sonucu 17 gerillayı katletti.

Bu görüntüler basına ateş gibi düştü. Başta Kürt halkı ve dostları olmak üzere o günden bugüne Avrupa’da, Türkiye’de ve Kürdistan’da alanlarda, eylemde…

Bütün belirtiler kullanılması yasak olan kimyasal ve zehirli gazların kullanıldığını ispatlar nitelikte. Ancak uluslararası kuruluşların bölgeye girip inceleme yapmasına izin verilmediği için bu göstergeler somut sonuca ulaşamıyor. Türk Devleti kimyasal silah kullandığını ret ederken, onunla işbirliği içindeki KDP de bölgeye bağımsız heyetlerin girmesini engelliyor.

Dünyanın pek çok ülkesinden insan hakları kuruluşları demokratik güçler de durumun açıklığa kavuşması için bağımsız bir heyetin oluşturulması ve yerinde şeffaf bir araştırma yapılması gerektiğini belirtti.

Bir güzel insan

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da TSK’nın katlettiği gerillaların görüntülerini izlediğini ve bütün belirtilerin kimyasal silah kullanıldığına dair olduğuna ilişkin açıklama yapmıştı. Şebnem’in açıklamalarıyla bir kez daha suçüstü yakalanan AKP ve MHP Şebnem’i ve TTB’yi hedef göstermişti. Ve tek adam bir kez daha düğmeye basarak Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturmayı başlattı. Soruşturma başladığında yurtdışında olmasına ve tutuklanma olasılığının hiç de az olmadığını bilmesine rağmen Şebnem elinde bir kutu çikolata ve yüzünde mücadele kararlılığıyla ülkeye geri döndü. Sonrasını hepimiz biliyoruz, önce sabahın köründe evi basıldı ve gözaltına alındı, ardından da çıkartıldığı mahkemece tutuklandı.

Oysa Şebnem bir bilim insanı, sağlıkçı ve insan hakları savunucusu olarak meseleye tamamen objektif yaklaşarak yaşam hakkını savunmuştu. Hakkında soruşturma açılmasını gerektirecek hiçbir suç olmamakla birlikte, tutuklu yargılanmasını makul gösterecek bir gerekçe de söz konusu değil.

Bu telaşın, bu korkunun gerekçesi ne peki? Gerçeklerin açığa çıkma kaygısı mı?

Şebnem kimyasal silah kullanılmasına ilişkin yaptığı açıklamada görüntülerin güçlü belirtiler taşıdığını söylüyor ve ancak bir heyetin giderek yerinde inceleme yapmasından sonra kesin neticenin anlaşılabileceğini vurguluyor.

Bu açıklama çok mu kaygılandırdı sizi? O zaman gönder heyeti, yapsın araştırmayı, belgelerle açıklasın bir kimyasal saldırı olmadığını. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı olarak görevini yapan ve bu gibi durumlarda nasıl bir prosedürün işlemesi gerektiğini anlatan bir bilim kadınını tutuklamak nedir?

Neyin üstünü örtmek istiyorlar?

Bu panik hali belli ki bir kabahati gizlemek istemenin sonucu. Konu konuşulsun, tartışılsın istemiyorlar. Peki ama neden?

Birincisi ve bence önemlisi kimyasal silah kullanmak Türkiye’nin de imzacısı olduğu uluslararası “Kimyasal Silahların geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme” ile yasaklanmış ve savaş suçu olarak tespit edilmiştir. Erdoğan iktidarının ve Türk devletinin esas üzerini örtmek istediği tam da bu suçtur.

İkincisi kimse ‘kral çıplak’ demesin istiyorlar. Diktatör Erdoğan, etrafındaki dalkavuk takımı gibi herkesin alkış tutmasını, kendisine biat etmesini bekliyor. Her şeyi göze alıp ‘kral çıplak’ diyenleri ise adeta ibreti alem olsun diye evini basarak, ters kelepçe takarak, başına basarak, gözaltına alarak, tutuklayarak tüm topluma korku salmaya çalışıyorlar.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar Kürt halkının, kadınların, LGBTİ+ların, devrimcilerin, ekolojistlerin, insan hakları savunucularının direnişini bitiremiyorlar, bitiremeyecekler.

Bugün eşit, özgür, adil, barış içinde yaşamı savunanların yargılandığı o mahkemelerde yarın mutlaka diktatör Erdoğan ve yandaşları yargılanacak.

Bugün bu adaletsizliğin uygulayıcısı olan savcılar, hakimler yarın mutlaka mülkün değil halkın iktidar olduğu mahkemelerde hak ettikleri cezaları alacaklar.

Üstelik çok uzak değil, yakın zamanda önce diktatör Erdoğan’ı devirecek sonra eşit ve özgür yaşamı kurmak için mücadelemize tam hız devam edeceğiz.