fbpx

Faşizm ve fantezi – Ergin Yıldızoğlu

Paylaş

İtalya’da genel seçimleri, Mussolini’nin mirasçısı akımların devamı olan İtalya’nın Kardeşleri ve Liga partilerinden ve Berlusconi’den (Forza İtalia) oluşan bir ittifak kazandı. Bir “koltuk paylaşma krizi” çıkmazsa İtalya’nın Kardeşleri partisinin lideri Meloni başbakan olacak. 

Aklı başında, tarih bilgisi yerinde olanlar kaygılanıyor. Sağ ve sol liberalizm de faşizmin “yararlı salakları” olarak, yakından tanıdığımız üç fanteziyle yine karşımızda. 1) Korkular çok abartılı: Meloni “Biz faşizmi geride bıraktık”, “Hıristiyan Demokratlardan bir farkımız yok” filan demiyor mu? 2) Avrupa Birliği’ne (liberal demokrasinin kalesi filan…) karşı değil. 3) Zaten, yapabilecekleri çok sınırlı. Devletin kurumları, geleneği, siyaset kültürü Meloni’nin aşırılıklarını törpüler.

KAYGILAR HAKLI…

Kaygıların iki nedeni var. Birincisi, “habitus” kavramıyla açıklanabilir. Habitus bireyin ya da grupların yetiştikleri ortamın, tarihsel, kültürel ve dile ilişkin özelliklerini tanımlar. Bu özellikler kişiyi ya da grupları, gelişirken (“olma” sürecinde) şekillendirir, realiteyi anlamlandırma modellerini (hakikat ve estetik rejimlerini) kurar. Kişinin ya da grupların, açıklamalarını bu “habitus” ışığında anlamlandırmak gerekir. Örneğin, Türkiye’de siyasal İslamın hegemonya inşa sürecinin başında, liderliği demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, AB üyeliğinden, değişimden söz ederken, sağ ve sol liberaller, “Abartıyorsunuz, niyet okuyorsunuz” derken sürece o liderliğin habitus’unu değerlendirenler, gelmekte olanın nereye gitmeyi planladığını, göstermeye çalışıyorlardı. Meloni’nin partisinin kültürü, kadroları ve gelenekleri kısaca ait oldukları “habitus”, “kaygıların” yerinde olduğunu gösteriyor.

 İkincisi, Avrupa, ekonomik, siyasi istikrarsızlıkları daha da derinleştirecek, halkın güvensizlik duygularını besleyecek, “toplumsal dokuyu” gevşetecek, bir döneme girdi. Uzun sürmesi beklenen bu dönemde kurumların, egemen ekonomik modelin büyük basınç altına girmesi kaçınılmaz. Devletlerin ekonomik ve güvenlik araçları, ekonomiye, bireyin özel yaşamına müdahale kapasitesi daha da güçlenecek. Halkın korkularının ve öfkesinin ise faşist hareketlere yönelme olasılığı, şimdilik, sol hareketlere, merkez partilere yönelme olasılığından çok daha yüksek. Faşist hareketlerin devletle kaynaşma, onu değiştirme becerileri de malumu.

TARİHTEN DERS ÇIKAR MI?

Bence çıkabilir. Yukarıdaki üç fanteziden birincisinin ne kadar boş olduğunu gösterdim. Diğer taraftan, artık “kimse” faşizmi açıkça savunmuyor. Şimdilerde, faşizmin ırkçılık, dincilik, kadın ve LGBT düşmanlığı, milliyetçilik, güçlü devlet kültü vb., gibi unsurları tek tek birbirlerinden koparılarak savunuluyor. Groucho Marx’ın “Aptal gibi konuşuyor, aptal gibi davranıyor bu sizi yanıltmasın o gerçekten aptaldır” (Duck Soup) sözlerini anımsayıp, faşist gibi konuşana faşist gibi davranana, “Bu gerçekten faşisttir” deyip direnmek gerekiyor. 

AB ile ilgili fantezinin de içi boş: Türkiye deneyi bu fantezinin hegemonya inşasında ne kadar işlevsel olabileceğini, “şekerli bir kabuğun zehirli bir çekirdeği” gizleyebileceğini kanıtlıyor. Diğer taraftan AB içinde “süreç olarak faşizm” birçok ülkede birden ilerlerken, liberal demokrasi hızla gerilerken AB karşıtı olmak gereksizleşiyor. “Devletin kurumları, geleneği bunları sınırlar” fantezisi, Hitler ve Mussolini deneyimlerinin, Türkiye ve Macaristan, hatta İngiltere örneklerinin gösterdiği gibi, gerçek yaşamda birçok kez yalanlandı: Hükümete yerleşen faşist dinci hareket, devleti, kendi projesi yönünde dönüştürmeye başlayabiliyor. 

İtalyan seçimlerinin sonuçlarından kaygılanmak hem de çok kaygılanmak gerekiyor.

Kaynak: Cumhuriyet